Nüfus Hizmetleri ve Mağdur Hakları Yasa Değişikliği Mecliste Bir gece Yarısı Onaylandı




O  kadar tablo gibi gözüküyor ki yakından bakmazsanız bir fotoğraf olduğunu anlayamayabilirsiniz. Gerçeği o kadar güzel ve bir o kadar da beterdi. Gölün güzelliğine o kadar kaptırdım ve bu fotoğrafı çekmeyi o kadar çok istedim ki neredeyse görülenin ardındaki bataklık gerçeğini gözden kaçırıp saplandıktan sonra yardım çığlıkları atmak zorunda kalacaktım. Tıpkı Nüfus Hizmetleri ve Mağdur Hakları yasa tasarıları gibi. O kadar çok insanların hayatını kolaylaştıracağı vurgusu yapılıyor ki İstanbul'daki nüfus müdürlükleri kalabalığını ve belediye işlemlerinin uzunluğunu falan düşünüp inanası geliyor insanın ama maalesef durum her zamanki gibi bize anlatılandan çok daha farklı. Yasa tasarısının o kadar çok açığı var ki neresinden tutarsanız tutun elinizde kalıyor ve o bataklığa saplandıktan sonra keşke demenin hiçbir anlamı kalmıyor.

Nam'ı diğer Müftülük Yasası okudukça, araştırdıkça bu işi gerçekten takip edenlerin yorumlarını gördükçe daha bizleri ve çocuklarımızı bekleyen felaket günlerin bitmediği hissine kapılıyorum maalesef. Elden bir şey gelmiyor, birileri çabalıyor ama yeterli desteği görmüyor bu ülkede. İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük şehirlerde genç kadınlar da bu işi sahipleniyor ama diğer illerde kadın örgütleri bir avuç kadinin bu yasaya karşı çıkmasından öteye gitmemiş maalesef ben de dahil. Bir arkadaşım "bundan haberin var mı?" diye sormasaydı muhtemelen haberim bile olmayacaktı. O kadar vazgeçmis ve inancımı kaybetmişim ki takip bile etmek gelmiyor içimden haberleri. Gerçi her zamanki gibi basında da çok fazla bir bilgi paylaşılamıyor haberler hep yüzeysel ve taraflı ya en azından araştıracak birilerinin dikkatini çekseydi yine iyiydi.

Hani böyle kabus görürken çığlık atmaya çalışırız da sesimiz çıkmaz ya aynen o hissi yaşıyorum şu olup bitenler gerçekleşirken... Sanki hepimiz bir kabusun içindeyiz bağırıyoruz sesimiz çıkmıyor ama birazdan tamamen uyanacağız ve hepsinin kötü bir rüyadan ibaret olduğunu görecekmişiz gibi...

Adında hizmet ve hak kelimeleri geçse de kadınları ve çocukları korunmasız bırakacak bir sürü uygulamaya açık hale getiriyor bu yasa tasarısı.

Olay sadece müftülerin evlendirmesine indirgeniyor ve esas sorun gözardı ediliyor olsa da işin bence daha kötü tarafı evlenmenin kolaylaştırılması kısmı değil boşanmanın zorlaştırılması ve Şiddet Uygulayana Ödül tadında olan Mağdur Hakları yasası.

Evinde işkence gören kadınların kurtuluşları sanki yeterince zor değilmiş gibi, işsizlik, eğitimsizlik, annelik yeterince yük yüklemiyormuş gibi omuzlarına işi iyice zorlaştırıyor kadının üstüne bir de devletin yüklediği "boşanacaksan bak bu sopa ona göre boşan" deniyor.

Şiddet gören insanları koruyup, kurtarması gereken yerde şiddeti göstereni koruyup, “oh ne güzel dövdün aferin, bak şimdi hiç boşanamayacak senden. Hadi bir denesin de görelim" der gibi.

Şiddet uğramış kadınlar eğer bu yasa kabul edilirse sığınaklar, cinsel suçlara ilişkin destek merkezleri, dayanışma merkezleri gibi özelleşmiş uzman destek birimlerine gidebilmek için resmi şikayette bulunmasını şart koşmuşlar.

Tabii ki canım bizdeki resmi destek merkezleri de zaten hiiiççç dayak yiyen kadın için "eşini çağırın bana. Kocandır kızım döver de sever de" dememiş o kadınların daha çok dayak yemesine öldürülmesine sebebiyet vermemiş gibi. Şiddet gören insan psikolojisini düşünsenize evinde çıkıp can havliyle sığınması, korunması, güvende olması gerekir ki bu zor süreci bir an önce atlatsın. Şikayet şartı sadece mağdurun iyileşmesine topluma kazandırılmasına ve güçlenmesine engel olur.  Destek birimlerine ve hizmetlere resmi şikayet olmadan erişim sağlanmalı: bu haklar tasarının yok saydığı taciz, ısrarlı takip, psikolojik şiddet vakalarını da kapsamalıdır. 

Geçmişinde ve hatta bugününde aile içi şiddet yaşamış olanlar ne dediğimi daha da iyi anlayacaktır.

Boşanmış annenin, çocuğun teslimi esnasında orada bulunma kararı, kadına değil, adli destek memuruna bırakılıyor. Nafaka düzenlemesinde babalara masraf çıkardığı gerekçesiyle, icra daireleri yerine yeni bir usul getiriliyor. Erkekler, kadınları boşandıktan sonra da kontrol edebilmek için, çocuğun teslimini, kadınlar için eziyete dönüştürüyor. Tasarı kadının tercihini şiddete maruz kalma, öldürülme riskini yok sayıyor. Boşandığı kocayla aynı ortamda bulunup bulunmama kararını kadının alması engelleniyor.

Şiddet mağduru kadınların, maddi yardımlardan yararlanması için haksız tahrik olmaması şartı getiriliyor.

"Haksız tahrik" kadına şiddet davalarında, suçu işleyen erkeklere ceza verilirken, kadının giydiği kıyafet, çalışıyor olması, eşi olan erkeğin hayal gücü dünyasına bağlı olarak bakkaldan ekmek alması, camdan dışarı bakmasına varacak kadar geniş bir yelpazeye varan gerekçelerle yapılan indirim. İktidar, şimdi de şiddet mağduru kadınların yardımdan yoksun bırakmak için "haksız tahrik" gerekçesinin arkasına saklanıyor, zaten boşanmanın kadına yüklediği yeterince maddi ve manevi yük yokmuş gibi. İllaki bir düzenleme yapılacaksa Maddi yardım ve destekler, kadınların şiddetten uzak bir hayat hakkını güvenceye alacak biçimde düzenlenmeliydi diye düşünüyorum.

Eskiden kendi geleceğimden endişelenirdim, şimdi o geleceğin içinde kendi kızımın, kızımın en yakın arkadaşları Zeynep, Alin, İdil ve hatta Ozan, Leo, Demir ve daha nicelerinin geleceği için endişeleniyorum. Erkek ve Kadın ayrılmaz ikili ve birinde yarattığınız ruhani tahribat önce birbirlerini sonra da devamındaki nesilleri kendi karanlığına çekiyor.


Bu herkesin dilinde olan ikinci bölümü ise NÜFUS HİZMETLERİ!

Müftülere resmi nikah kıyma yetkisi veren bu yasa Kadın-Erkek hak eşitliğine inanmayan dini bir kurum memurunun, evlilik sözleşmesini devlet adına yürüten yetkili makam haline getirilmesini sağlıyor. Hadi bakalım Müftülük benim nikahımı kıydığında o bir resmi nikah mıdır dini nikah mıdır? Bunu ayırt edebilecek insanlar için değil sadece yasalar o ülkede yaşayan herkes içindir ve bu ayrımı yapamayacak insanların çıkarlarını koruyacak şekilde düzenlenmelidir diye düşünüyorum ben. Yasalar haklıyı haksızdan, mağduru suçludan ayırt edemezse ne için varlığını sürdürebilir ki?

Kaldı ki Türkiye'de zaten yamuk yumuk olan aile hukukunu dinselleştirmek, resmi nikah yoluyla kazanılan, miras, mal paylaşımı gibi hakların gaspına ve erkekler karşısında zayıflamasına da yol açmayacak mı günün sonunda?

"Tüm yasal işlemler aynı olacak cübbe bile giyecek müftüler" demişler, herkes evlenme sırasına girdi de memurlar yetişemiyor mu? Eğer öyle de bir durum varsa başka memur mu yok da bu görevi müftülere verme gereği duydunuz? Bunun bir sonraki adımı ne? Bu zamana kadar yaptığınız hangi olumlu değişimden sonra kadınlar ve çocuklar bu ülkede daha rahat yaşadılar? 

Peki müftülüğe verdiğiniz yetkiyi Papazlara da verecek misiniz? Müftüye veriliyorsa Papazlara da verilsin o zaman? Olmaz öyle şey diyen olursa aynı yukarıdaki sebepler bunun için de geçerli bence de olmaz öyle şey. 

Din mensupları resmi nikah kıyamaz bakın şimdi hepimiz aynı fikirdeyiz.

E o zaman hep birlikte söyleyelim şimdi 

"hiçbir dinin ve mezhebin temsilcisi yurttaşlar arasında devlet adına yürütülen işlemlerde yetkili kılınamaz" 
illa diyorsanız ki kuyruklar doldu taştı herkes evlenmek istiyor yetişemiyoruz birçok ülkede resmi nikah hakimler tarafından da kıyılıyor; hakimler tercih edilsin o zaman.

Zaten artık dini nikah için resmi nikah zorunluluğu yok. Çok eşlilik, çocuk yaştakilerle evlenmek almış başını gitmiş. 
Düşünsenize her 3 evlilikten biri çocuk yaşta, çocuk yaşta evlendirilen kadınların üçte biri kuma ve kız çocuklarının evlenme yaşı 12ye kadar düşmüş. Kusura bakmayın ama evlendirmeyi kolaylaştırmak değil çocuk hakları gözetilerek daha da zorlaştırmak gerekiyor şu durumda. Öbür türlüsü devletin bilgisi dahilinde pedofiliyi meşru kılmak oluyor maalesef.

Bir de şu beyana dayalı nüfus kayıt konusu var. Şu an neye dayalı yapılıyorki bu iş zaten? Baba ya da anne alıyor çocuğun doğum belgesini götürüyor nüfus müdürlüğüne anlı şanlı kimliğini alıyor çıkıyor. Beyan etmemiş mi oluyor çocuğunu? Neyi değiştiriyorsunuz? Zaten vereceğiniz kadar vatandaşlık verdiğiniz yeni doğan çocukları hiç bildirmesinler isterseniz ne gerek var?

Yasa da diyor ki: Sağık personelinin takibi dışında doğan çocukların doğum bildirimi nüfus müdürlüklerine sözlü beyanla yapılır ve mülki idare amirinin emriyle araştırma yapılır.

Sözlü beyan, evde veya olağandışı koşullarda doğan çocukların nüfusa kaydı için sınırlı şekilde geçerli olabilir ama çocuk yaşta yapılan evlilikler  ya da aile içi cinsel istismar hamilelik veya doğum sırasında ortaya çıkıyor çoğunlukla. Bu işin cezai yaptırımı olmadan araştırma sorumluluğunun sadece mülki amirin insiyatifine bırakılması özellikle kırsal kesimde herkesin birbirini tanıdığı ve kimsenin kimseye toz kondurmadığı(!) yerlerde suistimale açık hale getiriyor. Bu kadar açık varken de toplumun hayatını kolaylaştırmak adına bu tasarıların hazırlandığı konusu gerçekten bir sürü soru işaretinin gölgesinde kalıyor. 


Kısacası bu yasa tasarısı şu an olduğu haliyle meclisten geçerse bizi de çocuklarımızı da toplumumuzu da daha çok karanlığa iter korkusuyla yaşıyoruz yine

Bir sürü soru işaretiyle ne yapacağımızı bilmeden birilerinin 2 dudağı arasında yaşamak zorunda bırakıldığımız için ve bunu hiç adil olmayan bir şekilde yalan ve dolanla yaşamaya maruz bırakıldığımız için kızmak ve bu konuyla ilgili yazmaktan başka hiçbir şey gelmiyor elimizden....



Biz bu çocuklara istediğimiz kadar kadın erkek eşitliğinden bahsedelim. Bu yasalar bu yönetim anlayışı bu vizyonsuzlukla çok zor bu ülkede. Nasıl bir gelecek bekliyor hepimizi gerçekten merak ediyoruz.

Popüler Yayınlar