Bu bir iç dökme yazısıdır- Kadın Olmak ya da İnsan Olmaya Çalışmak


Anne olduktan sonra ben...



Dışardan bakınca dimdik duruyorum ama aslında sudaki aksim gibi biraz dalgalı, biraz daha esnek ve su gibi akışkan bir haldeyim...



Ruhumun parçalara bölündüğünü hissediyorum bu ara.


Kadın olmaktan bu kadar nefret ettiğim ama kadın olmayı bu kadar sevdiğim bir dönemim daha olmamıştı. Genelde hep çok sevmişimdir kadın olmayı.


Yıl 2017 hala cinsiyet eşitsizliğinden kadınların evde oturmasından ya da bir işyerinde çalışmasından ya da ikisini birden yapamamasından bahsediyoruz. Ne kadar acı? Toplumun bize yüklediği sayısız kavramın altında ezim ezim eziliyorum. Sanki erkeklerin evde hiçbir sorumluluğu yokmuş da tek derdi çocuk olduğu için maaş artışı olmasıymış gibi baba olan bir adama terfi ve daha çok iş sorumluluğu verilirken sanki tek bu konuyu dert edinmesi gereken anneymiş gibi kadının biraz daha gözlemleyelim bakalım ne oluyor diye bekletiliyor olması ve atıl duruma düşürülmesi aşırı derecede motivasyon kıran bir şey değil de nedir?


Şu part time çalışma meselesi; kadın ya da erkek çiftlerden biri çocuk ilköğretime başlayacağı zamana kadar part time çalışabilecek mesela. Tasarı da hesaplanan çocuğu olan kadının(ebeveynin) yükünün hafifletilmesi bence son derece mantıklı ama sadece ideal düzende.


Merak ediyorum, bir işveren olsaydım ve önümde mükemmel 2 aday olsaydı bunlardan ikisi de kadın olsaydı ama biri çocuğuna bakacak kimseyi bulamadığı, ya da çocuğunun özel bir durumu olduğu ya da başka herhangi bir sebepten bu parttime çalışmadan faydalanmış olsaydı hangisini işe alırdım?

Eğer şirket sahibiysem parttime çalışmış olanı alırdım ama eğer bir ik çalışanı ya da müdürü isem birinciyi almak zorunda kalacak, kendime ve inandığım her şeye ikiyüzlülük yapmış, kendimden biraz daha kaybetmiş olacaktım. Ya da belki de o konuma gelene kadar o kadar kapitalizm damarlarıma o kadar işlemiş olacaktı ki karar verirken hiç zorlanmayacaktım. Bir kadın olarak ben yine aynı durumda 2 erkek olsaydı "Parttime çalışmadan yararlandınız mı?" diye sormak belki de aklıma bile gelmeyecekti.

Süt izni algısı var bir de. Anne olup süt izni kullananlar ne demek istediğimi anlayacaklar.

Süt iznini 2 saat önce işten çıkıp evde keyif yaptığımızı zanneden bir grup yok mu ya? :)
Gerçekten bu sadece bana öyle geliyor olamaz değil mi? Ve yine kadınlar "ay bir hamile kalsam da doğursam da 10 ay işe gelmesem" diye düşünmüyor mu?

Ne zannediyorsunuz gerçekten evde oturmayı?


Hayatımda doğum sonrası ile başlayan ve bu kadar yorulduğum bir dönem daha olmamıştı. Defne'ye aşığım ve onunla geçirdiğim zaman benim için inanılmaz kıymetli bunu bir kenarda tutalım. Bununla beraber 3,5 kilo doğan bir bebekle (ve yapmış olduğu tek iş ilk zamanlar uyumak ve yatmak bu arada uyuma eylemi dediğin şey yatağında ve kesintisiz değil mümkünse anne kucağı kolu omzu ne arasan) bir evde yemek yemeye bile zamanının olmaması ne demek sen biliyor musun abidin?


Evi topla yemek yap evi süpür tekrar dağılsın tekrar yemek, bulaşık, çamaşır, yemek, bulaşık, yemek, süpürge... Bu arada gaz, kusmuk, kaka, gaz, kusmuk, kaka, uyku emzir...


Defne 5,5 aylıktı ben işe başladım. Defne'yi anneme verdim ve arkama bile bakmadım. Çok ağlayacaksın demişti bir arkadaşım ama kusura bakmayın ben hiç ağlamadım. Alışmamış bünyeye o ev dar geliyor. Evdeki eşyaların tamamını hayalimde fırlatıp fırlatıp attım. Reelde yerine yenilerini koyamayacaksam hayalimde atmak baya işe yarıyor.


Süt izni çalışan ve bebekli annelerin bebeklerini emzirmesi için verilmiş bir zaman dilimi.


Gerçekte ise Anne için evi derleyip toplayacağı, bebeği ile !kaliteli! zaman geçirmek için ayırabileceği,  çamaşır yıkayacağı, bulaşık makinesini boşaltacağı, benim gibi evde patili bir çocuğu daha olanlar için evi süpüreceği, bazen hem patilisini hem bebeğini parka götüreceği(ki bu şu ana kadar toplasan 1 hafta olmuştur.) bu arada akşam yemeği yoksa yemek pişireceği, sofra kuracağı belki bir iki parça ütü yapacağı zaman dilimi olur kendileri.


Süt izni çok tatlı siz de gelsenize!


Bazı insanlar bu işlerin bir kısmını delege ediyorlar. Ne bileyim eve yardıma gelen kadınları oluyor, evin rutin işleri bu arada yapılıyor, bazı yapılacak işler listesinden muaf kalıyorlar ama ben bu kesimden olamadım henüz. Defne'ye annem bakıyor, o da sadece tiroid dengesizliğinden ve bence her gün Kadıköy'den Tuzla'ya gidip gelmesinden de kaynaklı anca çocuğa yetişebiliyor. Ben yorgun o yorgun bizim evde herkes yorgun, fakat bir şekilde mutlu olmaya çalışıyoruz işte.


Çünkü mutluluk içimizde💗 E biraz da Defne ve Stark sağolsunlar günümüzü neşelendiriyorlar.


Sevgi ve mutluluk depolarımızı dolduruyorlar bir şekilde ayakta kalıyoruz.


Ölmedik biz tamam mı hala yaşıyoruz!


Diğer tarafta kurumsal hayat tam bir şaka.


Doğum izninden önce performans notları hep yüksek olan ve  çok iyi çalışan birine bile, bebeği olduktan sonra soru işareti ile bakılması!? Çocuklu Kadın Çalışanların bile sorgulaması hatta... Tam bir şaka. Aynı anda her yere yetişmeni bekleyen milyonlarca başka kadının bakışları, paylaştığın karelerle hayatının sanki akışında gitmesi çok kolay oluyormuş gibi düşünen milyonlarca insan ve hakikaten her yere ve her şeye aynı anda yetişebileceğini düşünen ama yetişemeyen herkese bir cevap vermek isteyen ama bütün söyleyecekleri bir volkan olup içinde taşıyan çalışan anne olmaksa ayrıca süper.


Öyle bir ben var ki benden içeri...


İnsanları değil de bazen beynimi bir yerde bırakmak istiyorum. 


Daha az düşünebilseydim eğer motomot yaşayabilseydim ve yapabildiklerim bu kadar diyebilseydim, hayat sanki çok daha kendi kendine akar ve çok daha kolay olurdu gibi geliyor.

Süt izni kullanan ve doğum iznine çıkan tüm annelere, "oh ne güzel ya 4te çık zaten" diye sığ bakış açısıyla düşündüysem de belamı vermiş veren bilin yani, hepinizden özür dilerim :)


Bunun son ayağı ise arkadaşlar. (Bazı sosyal medya arkadaşlarım, reel hayatta tanıdıklarımdan çok daha gerçek ve samimi oldukları için 
sanal ya da sanal olmayan diye ayıramayacağım bu grubu.)

Mesela Defne'nin diş durumunu, benim uykusuzluğu herkes gibi takip edip beni bir kere aramamış "ya bir gün de gelelim şu çocuğu bize bırak sen git bir duş al Emre'yle yemek yiyin bir şey yapın" demeyen insanlar var çevremde. Var yani bunlar... Dolayısıyla bir şekilde sosyal medyadan arkadaşım olup Defne hasta olduğunda "Neyiniz var? Geçmiş olsun... Yapabileceğimiz bir şey var mı?" diyen insan çok daha gerçek geliyor bana bu durumda.


Geçenlerde bir yazı okudum, hashtag kullanan insanlarla ilgili bir başlık açılmış Ekşi Sözlükte. Ekşi Sözlükte yazı yazan biri İnstagram da hashtag kullanılması ile ilgili atıp tutmuş sanki farkı varmış gibi :)

Görünür olmak ve yalnız olmadığını hissetmek, hepimizin derdi aynı aslında. Bir blog açmışsın, ekşi sözlüğe entry girmişsin, instagramda destanlar yazmışsın...

Şehir hayatı bizi o kadar monotonlaştırıyor ve yalnızlaştırıyor ki dünyanın bir yerinde bizim gibi insanlar olduğunu bilmek, başka annelerin de benzer sıkıntılar yaşadığını okumak ya da aynı şekilde yaşadıklarımızın birinde bir ışık yakması, yaşadığımız bu giderek boş motivasyonsuz hayata ufak da olsa bir anlam katıyor sanki. Bu da bir çeşit illüzyon diyenler olabilir ama ne değil ki?


Yaşadığımız hayat, düşüncelerimiz, okuduğumuz kitaplar, gittiğimiz filmler, kullandığımız uygulamalar hepsi bizi bir illüzyonun parçası olmamız için şekillendiriyor. Düşündüklerimizin hepsi bir başka yazar tarafından düşünülmüş aslında hiçbir şey yeni değil. Hiç bir çocuk dünyaya ilk kez gelmedi daha önce milyonlarca anne doğurdu ve ben ilk değilim.
Ama!
Benim dünyayı algılama şeklim bana ait
Merak ediyorum acaba imkan olsaydı ve insanların gözleriyle gördüğü ve beyninin algıladığı şeyler bir yere birebir yansıtılıyor olsaydı yan yana duran 2 insan odayı aynı mı görüyor olurdu? Ben farklı olacağından 100% eminim. Renkleri algılamamız bile farklı. Aynı odada, aynı anda, aynı yerden baksan bile ışık mutlaka farklı yansıyordur bir takım renklere...

Velhasılı kelam ben bu hashtagleri kullanarak yazdıklarımı başka annelere ulaştırıyorum. Kendim gibi anneler buluyorum. Hashtag kullanan arkadaşı hakkındaki eleştirisini, entryi girmeden önce arkadaşına bir söyleme zahmetinde bulunsaydı keşke. 


Kim bilir başka neler yaşanıyor doğum izni dönüşü de hepimiz konuşulmadığı için iş yerlerinde yalnız hissediyoruz. 


Paylaşsak mı acaba?

Bu parttime çalışma konusunda ne düşünüyorsunuz?

Sizce "Ben bundan sonra yarım gün çalışıp yarım gün çocuğumla ilgileneceğim" diyen baba çıkar mı ne dersiniz?


Bu baba çocukla ilgilenirken televizyon karşısında, koltukta oturup çocuğa da yan gözle mi bakar yoksa,

-5 öğün yemek
-temizlik
-köpekle ilgilenme
-mutfak alışverişi listesi hazırlama
-mutfak/pazar alışverişine çıkma
-banyo
-kıyafetlerini değiştirme
-traş olma
-çamaşır
-ütü
-yatakları toplama
-çocukları dışarı gezmeye çıkarma
-ev bütçesi hazırlama
-bulaşık
-sosyal medya paylaşımı
-pinterestten çocuk için yeni etkinlikler bulma
-çocuk gelişimi hakkında okuma
-arkadaşlarla sosyalleşme
-tatil planları yapma
-kırılmasın diye aranılacak insanlar listesi
-annelerle telefon görüşmesi
-evde çocuk ve köpeğin fotoğrafları çekip komik capsler yapma
...

bir de bunları iş yerinde 09:00-18:00 tam gün çalışıp geri kalan zamanda yapıp bu işler bittikten sonra evde sunum hazırlamaya devam eden de bir grup var...

Popüler Yayınlar