Keşke Çocuğumu Ekrandan Uzak Tutabilseydim (mi?)

Aşağıdaki yazı ilk kez Kasım 2017'de ilk çocuğum henüz iki yaşını bitirmeden yazılmıştır. Yoğun hayat akışında yayınlanması ancak Temmuz 2023 te olmuştur. Geç olsun güç olmasın... Bir çok açıdan hala aynı şekilde düşünüyorum. Araya bir covid girdi ve küçük kızım büyüdü ve ben onda uyguladığımız kararların ve kuralcılığın onun gelişimine nasıl olumlu etkisi olduğunu bugün gözlemleyebiliyorum. 2. kızım şu an 1,5 yaşında ekran kullanımı ablasından fazla. Her çocuk kendi hızında ilerliyor mutlaka ve çocuk gelişimi sadece bir etkenle değişmiyor. Bununla beraber dil gelişimi daha ağır ilerliyor. Ekran kullanmama kuralı, her gün bir kitap okumak, sakin sohbet edebildiğimiz anlar yaşamak yaşayabilmek tek çocuklu hayattan oldukça zor :) Neyse bunlar başka yazıların konusu... Ben şimdi sizi daha çok yormadan 6 yıl önce yazdığım yazıyla başbaşa bırakıyorum...

Sevgiler,

-----------------------------------------------------------------------------



İngilizcede Guilty Pleasure diye bir kelime var. Yani diyor ki aslında yapılmaması gerektiğini bildiğimiz halde yaptığımızda bizi memnun eden şeyler.


Defne'ye video izlettirdiğimiz zaman hissettiğim duygunun birebir karşılığı bu kelime. 


Hadi itiraf edip rahatlayalım, sokakta avaz avaz bağıran çocuğumuzun eline tablet verip onun sakinleştiğini ve sustuğunu gördüğünde aynı anda hem suçluluk hissedip hem de derin bir oh demiyor muyuz?


İstanbul gibi bir şehirde, trafikte çok uzun saatler geçirirken ve Defne oto koltuğunda çatlamak üzere olduğu ağlama krizlerine girdiğinde, ona "sevdiğim sayı 6" yı açıyordum
 telefondan, ya da kırmızı balığı. 




Bu onu sakinleştiriyordu. Doktorumuzun bizim iyiliğimizi düşünerek net bir şekilde ekran 2 yaşına kadar asla yok demesi kulağımda yankılanıyordu ama anne olarak orada bir seçim yapmak zorundaydım 


?Ağlamak & Kucak &  Youtube 


Eğer söz konusu seçeneklerden 3'ü de çocuğumuz için tehlikeliyse ve birini seçmek zorundaysak en az zarar vereni tercih ediyoruz sanırım.


Ağlamasına izin verip, oyuncaklarıyla sakinleştirmeye çalışıp, o sakinleşmedikçe daha çok strese girip kusmasını beklemek


Etrafımdaki herkesin "Ne olacak ya kucağına al işte" önerisini dinleyip İstanbul trafiğinde bebeğimi ana yolda kucağıma almak ve akan trafikte emzirmek


Youtube'dan araştırıp bulduğum en basit uyaranlı videoyu açıp sakinleştikten sonra ekranı kapatıp kendim şarkı söylemeye devam etmek.


Ben tercihimi üçüncüden yana kullandım.


Çünkü kustuğu zaman yolun kenarında durup bebeği soy, giydir, tekrar emzir süreci hem yolu uzatan hem stresi arttıran hem de o daha algısı açık olmayan bebeği daha çok strese sokan ve bence zarar veren bir süreç.


Kucağa almak bir tartışma konusu bile değil. Sadece İstanbul'da da değil ve bu kesinlikle "aman canım 2 adımlık yerdi zaten" konusu da değil. Kazanın ne zaman nerede başımıza geleceği hakkında bir fikrimiz var mı? Yok! Konu tartışmaya açık bile değildi. Ne benim ne de Emre için. Oto koltuğu ve emniyet kemerleri en kötü durumlarda hayatımızı korumak için var. 


Youtube'dan video ise diğer 2 seçeneği düşündüğümde oldukça masum gözüküyordu.


Google'a "Çocuklarda Ekran Kullanımı" diye yazdığımızda bir sürü haber geliyor karşımıza.


Ekran Kullanımı Zararları: Bilip bilmeyen, bu konuda okumuş okumamış, herkesin bir fikir sahibi olduğu konu.


Çocuklarda ekran kullanımının zararları, ekran kullanmaktaki gizli tehlikeler, çocuklarına video izlettiren canavar anneler, dahilerin çocuklarının hiç teknoloji olmayan okullarda okuyor olması...

Bu liste uzayıp gidiyor.


Diğer taraftan hayatımızın gerçeği, dünya değişiyor...


O kadar gelişigüzel, araştırmadan ve anlık tepkiler vermeye meyilliyiz ki bu konuda biraz araştırmak istedim. Gelişen teknolojiyle birlikte biraz kendimizi güncellemeye ebeveynler olarak bu konuda araştırma yapmaya ve okumaya ihtiyacımız var.

Çünkü biz ebeveynlerimizden teknoloji anlamında bir çağ uzaktayız ama çocuklarımızın büyüdüğü dünya ışık yılı fark atacak gibi duruyor hepimize.

Kitaplar sanal, bilgiler sanal, iletişim sanal, yaptığımız işler, kazandığımız paralar hatta fabrikalar ve ameliyatlar bile artık ekranlar ve makineler aracılığıyla gerçekleşiyor.


Hayatımızın her alanında kendine yer bulmuş ekranları çocuklara tamamen kısıtlamaya çalışmak, hem mantıksız bir hal alıyor hem de ebeveynlere anlatılan bu korku hikayeleri büyük bir suçluluk duygusunu beraberinde yüklüyor.


Ezbere yaşıyoruz çoğumuz, soru sormadan maalesef. 


Bir de tabii kendi hayatımızda uygulamadığımız kuralları başkalarından beklemek gibi saçma bir üstünlük duygumuz var. 


Başka bir anne çocuklarını televizyon karşısında büyütmüş olduğunu düşünmeden diğer anneye "yalnız ipad zararlı" demekte hiçbir sakınca görmüyor, ya da çocuğunun çikolata yemesine izin veren bir anne başka bir anneye "inek sütü zararlı diyorlar yalnız" deme cesaretini gösterebiliyor.

Boş versek azıcık başka annelerin ya da babaların nasıl daha iyi olacağını ya da iyi olduğunu düşündüğümüz insanların, açıklarını bulduğumuzda kendimizi süper hissetmeyi bıraksak mesela.


Kendi ebeveynliğimize ve kendi çocuklarımıza odaklansak. Belki içinde bulunduğumuz ve gelişime açık olduğumuz yönlerimizi düzeltebiliriz.


Bir gün Defne'yle Tuzla'dan yola çıktık belediye otobüsüyle Kadıköy'e gidiyoruz. Telefondan bir şeyler yapıyorum, Defne'de kanguruda uyuyor. Amcanın teki geldi "Telefonu çocuğun yanında kullanma" dedi. "Neden?" diye sorunca da şaşırdı bir uzaylıymışım gibi baktı ama "Neden?" sorusu genellikle insanlarda bu tepkiye sebep oluyor zaten. Alışkın olduğum bir durum bu. "Zararlı" dedi kendinden emin. 

Bazen dayanamıyorum :)

Başladım anlatmaya;


"Doğru diyorsunuz, sinyalleri düşünerek söylediniz değil mi? Cep telefonunuz var mı? Evet, var görüyorum. Yanımdaki Teyzenin, şoför beyin, arkamdaki insanların, sokaktaki herkesin cep telefonu var. Evlerin, iş yerlerinin, hepsinde internet var, bütün evlerde televizyon var, uydular var, baz istasyonları var. Ve bütün bunlar birbirleriyle gözümüzün görmediği şekilde iletişim kuruyor. Yani iyiliğimiz için söylüyorsunuz anlıyorum ama dünyadaki tüm elektronik aletlerin çalışmamasını dilesek ve bozulsa belki çocuğuma verdiği zarar yok olabilirdi aksi takdirde benim çocuğumun yanında telefonla konuşmamam maalesef bahsettiğiniz soruna bir çözüm olmuyor" dedim.


Ve bunu bir solukta söyledim inanın bana.


Amca kös kös giderken "Allah da benim cezamı versin. Bir daha da başka birine bir şey söylersem 2 olsun" demiş midir? 


Bilemiyorum.

En azından arada aklına gelip bir ürpertiye sebep olduğumu ya da adamı o an için bir pişmanlık bastığını gördüğüm ifadeden net söyleyebilirim.

Bunları da söyledikten sonra kendi düşüncelerime bir destek aradım.. Şansıma Eğitimpedia da bu konuda Amerikan Pediatri Akademisi’nin İletişim ve Medya Birimi Başkanı David Hill ile yapılan röportaja yer vermiş.

Hill diyor ki: 
Biz, toplumun görüşünden bağımsız olarak bilimsel verilerin desteklediklerini savunuruz. İç mekanlarda sigara içilmesini yasaklamanın, benzin ve boyadan kurşunu çıkarmanın ve çocuk koltuklarını arabalarda zorunlu yapmanın, kimse tarafından uygulanmayacağı için gerçekçi olmayan öneriler olarak görüldüğü zamanları yaşadık. Oysa bu uygulamaların her biri çok yaygın bir şekilde hayata geçti ve çocukların sağlığı üzerinde aşırı pozitif etkiler sağladı.
Eğer gelecekte yapacağımız açıklamalar, herhangi bir yaşta elektronik medyadan tamamen uzak durmayı tavsiye etmeyi bırakırsa, bunun sebebi elimizdeki verilerin bu tür bir tavsiyeyi açık bir şekilde desteklememesi olacaktır. Esas soru, çocuklarda elektronik medya kullanımının diyet yapmaya mı yoksa sigara kullanımına mı daha çok benziyor olduğu. Diyet konusundaki zarar azaltıcı ölçüler, diyetin obezite yaygınlığının gidişatını değiştiriyor olması. Sigara konusunda ise hiçbir yaşta güvenli bir düzeyde maruz kalma söz konusu değil. Benim görüşüme göre diyet benzetmesi daha uygun çıkacak.
Şimdi Amerikan Pediatri Akademisi bile kendini güncellemeyi düşünüp bilimsel ispatlara bakarken, teknoloji 4 yaş çocuklarının programlama öğrenebileceği bir seviyeye gelirken bizim hala kendimizinkilere de değil başka çocukların ekranlarına bilip bilmeden müdahale ediyor olmamız biraz saçma değil mi sizce de?


Ağlayan Bebekle Baş Etmenin Ne kadar Zor Olabileceğini Biliyoruz

Bebeklerin ağlamasıyla baş edebilmek gerçekten zor. Özellikle anneler için gün içinde yetişmemiz gereken bir sürü yer, yapılması gereken bir sürü iş var. Sabrımız tükeniyor, yoruluyoruz ve bütün bunların içinde huzursuzlanan bir bebek çok ama çok yorucu. 

Defne'nin ağlaması bir dönem gerçekten beni bir yerden alıp bir yere fırlatıyorlarmış gibi hissettiriyordu. Ağlamalar dayanılmaz bir hal aldığında da kimse kusura bakmasın insanın yardımcısı da yoksa ve evin her işine de yetişmek zorundaysa hiçbir kadını suçlayamıyorum ben. 

Uzun Süreli Ekran Kullanımı Zarar Veriyor

Ama çok uzun süre ekran başında kalan bebeklerde geleceği düşündüğünüzde ciddi hasarlara sebep olabiliyor ekran. 

Daha huzursuz, daha mutsuz oluyorlar.

Otizmi tetiklediği ispat edilmese de bunun bir risk olduğuna dair araştırmalar var. Hiperaktivitenin (DEHB) bu kadar yaygın olmasını en büyük sebebi olarak da yine uzun süreli ekran kullanımlarını işaret ediyorlar. 

Her ağladığında ekrana maruz kalan çocuklar ihtiyaçlarının karşılanmaması sorunuyla da karşı karşıya kalıyorlar. Belki o an acıktığı için ağlıyor, belki uykusu geldi, belki canı sıkıldı ya da etrafta gördüğü bir şey dikkatini çekti.

En kötüsü de konuşmuyorlar. İnsanlar olarak iletişim kurmamız, kendimizi ifade edebilmemiz ve sosyalleşmek en büyük ihtiyaçlardan biri.

Maslow hiyerarşisi de böyle diyor mesela karnı doyan, temel ihtiyaçları giderilen kişinin bir sonraki ihtiyacı sosyalleşme.

Sürekli ekranla iç içe olan çocuk dış dünyaya olan ilgisini kaybediyor, insanlarla iletişime geçme ihtiyacı hissetmiyor, bu da dil gelişimini, sosyal becerilerini dolayısıyla da zeka gelişimini olumsuz yönde etkiliyor.

Süreler ve ne şekilde çocuklarımızı ekrana maruz bıraktığımız önemli

Kısıtlı sürelerle ekrana maruz kalan bunun yanı sıra annesi babasıyla oynayan, düzenli kitap okunan, flash cardlarla dil gelişimi desteklenen bebeklerde hayatında ekran olsa bile iletişim konusunda zarar en aza iniyor. Defne bunun iyi bir örneği şu an 20 aylık olmasına rağmen öğrendiği kelime sayısı ve bunları söyleyiş şekli hiç fena değil. 

Demek ki ekranlar değil onları kullanış şeklimiz öcü.

3. aydan sonra bebeklerin algısı açılıp çevreyle iletişime geçtikleri zaman bir dikkat dağıtıcı olarak ekran kullanmaya gerek kalmıyor mesela. Şarkı söylemek ya da oyuncaklarını ona göstermek ya da onunla konuşmak da aynı etkiyi yaratıyor.

Peki biz anne baba olarak evde ekran kullanımı konusunda ne yapıyoruz, yapmalıyız?

Bir kere Defne'nin ekran kullanımını kısıtladık. Evde misafir bile olsa Defne'nin uyanık olduğu zamanlarda TV açmadık çok zorunda değilsek (anneannemin tek eğlencesi tv ve çok nadir evimize geldiği için o bir istisnaydı mesela). Zaten Defne'yi tv'nin karşısına bağlamadığımızda, yani mama sandalyesini doğrudan tv karşısına koymadığımız sürece Defne'nin televizyon çok da ilgisini çekmediğini fark edince ayrıca rahatladık.  

Kısıtlı zamanlar ve belli başlı seçtiğimiz videolar dışında Defne'ye Youtube da izletmedik. 

Sadece bir tane animasyonu (Moana'yı) izlerken onu da dayanabildiği süre kadar dahil ettik.

Yazının en başında örneğini verdiğimiz gibi bir dikkat dağıtıcı olarak sesleri ve görselleri kullandık ama bunu her sıkıştığımızda ve her Defne ağladığında bir sus payı, bir rüşvet gibi ona (ya da kendimize) sunmadık.


Yani arabada giderken açtığımız videoları Defne her ağladığında ya da sorun başka bir şey olduğunda açmadık. 

Alışveriş merkezinde sıkıldığında bebek arabasında bağırsın diye durması için video açmadık izin verdik bağırdı. 

Bir restoranda yemek yiyip sohbet ederken o başka şeyler yapıyor diye önüne bir tablet koymadık. Bunun yerine yanımızda hep kitap ve boya kalemleri taşımayı tercih ettik.

Biz ona sunmadığımız için o da buna alışmadı.

Biz çok zorlandık o ayrı mesele bu söylediğim kolayca yapılacak bir şey değil. Hareketli ve yürümek isteyen bir yaş bebesini öyle saatlerce aynı şeyle oyalayamıyorsunuz ama zamanla oyalanma süreleri arttı. 

Yemek masasında yemek yenir ve sohbet edilir kuralına da alıştı çünkü biz de onun yaptığından farklı bir şey yapmadık.

Kendinizden düşünün, tv izlerken yemek yerseniz ne yediğinizi, doyup doymadığınızı anlıyor musunuz? Kilolu olmamın en büyük sebebi bence çocukluğumdan beri tv karşısında atıştırmak gibi bırakamadığım bir kötü huyumun olması.

Ne yapmıyorum? "Ben tv karşısında yemek yiyorum işte hiçbir şey olmuyor" demiyorum. Sorunu görmezden gelmek, çözümden bizi uzaklaştıran en büyük etken.

Onun yerine tv karşısında yemek yemiyorum, yemek masasında telefonu kısıtlı kullanıyorum.

Ne zamana kadar video sürelerini ve ekran kullanımını kısıtlamalıyız?

Her yaşın ihtiyacı mutlaka farklı olacaktır. Anne baba olarak yapılmaması gereken tek şey "Ben asla!" demek :) 

2 yaşına kadar bu düzen bu şekilde gider, kreşte zaten hiç ekran görmüyorlar şuanda. 
Evde biz de o uyanık olduğu sürece dizi ya da başka bir şey açmıyoruz. 
Şu an sabırsızlıkla onunla Balık Nemo'yu izleyeceğimiz günlerin gelmesini bekliyoruz.

2 yaşından sonra haftada bir çocuk filmleri izlemeye başlamayı deneriz. 

Onun dikkati izin verdiği sürece ve birlikte.

Film izlemenin, özellikle de içeriği kaliteli filmler izlemeyle de insanın çok fazla şey öğrenildiğine inanıyorum. 

Özellikle karakterler, olaylara farklı açılardan bakmak, davranışlarla ilgili neden sonuç ilişkileri kurmak gibi.

3 yaşından sonra yaşına uygun ve yine kısıtlı sürelerle online oyunlar oynamasına izin verebiliriz belki. Bu da yine aile saatleri dışında olur diye düşünüyoruz.

Bu yaşlar bir birey olacağı zamanlar için yapı taşlarını koyduğumuz yaşlar.

Eğer şimdi iyi bir iletişim kurabilirsek ilerleyen zamanlarda da bunun karşılığını pozitif yönde alacağımıza dair güçlü bir his var içimde. Kim daha kolay geçen bir ergenlik istemez ki?


----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Biz bütün filmleri 2,5 yaş itibariyle birlikte izledik, Balık nemo onu çok ağlattı, senelerce nemonun annesi öldü diye ne kendi izledi ne de bize izletti... En sevdiği üçleme Kung Fu Panda oldu. Kendi kendine izlediği ilk çizgi filmler, Masha ve Koca Ayı, Paw Patrol, Puffin Rock, lama lama ve Peppa oldu... Bazı çizgi filmler onu ciddi agresifleştirdiği için izleme kısıtı getirdik bunlardan bir tanesi de True isimli çizgi filmdi. Çizgi filmin kendisinde hiçbir şey yok ama ne zaman izlese Defne zıp zıp evde zıplamaya başlamıştı ondan kısıtladık...

Bu konuyla ilgili belki daha sonra bir de öneri listesi hazırlarım kim bilir...

Görüşmek dileğiyle,


Popüler Yayınlar