Yaş 30 Daha Yolun Başı


Cahit Sıtkı Tarancı;

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
demiş ama başka bir zamanmış sanırım 1940'lar. İnsan ömrü daha mı kısaymış? Hayat şartları daha mı zormuş? Ya da insanlar daha genç evlenip çoluk çocuğa daha erken karıştıkları için miymiş bilmem ama ben bugün 30. yaş günümü kutlamış biri olarak daha yeni başlamış gibi hissediyorum kendimi hayata.




Bir arkadaşım 20 yaşını kutlarken -ben o zaman 19dum ve o bir yaş çok önemliydi (1/20 - 1/30) :)- ona demiştim ki


"Bak! Şimdi 20 oldun ya, üniversite bitti mezun oldun diyelim ki. Kaç yaşındasın? En iyi ihtimalle 25. İş buldun, eş buldun, evi kurdun evlendin ettin ve bunları arka arkaya yaptın yaş kaç 28. Bir iki ülke gezdin, bir iki terfi aldın ya da iş değiştirdin biraz daha maaşın arttı 30. Sıkılmaya başladın etraf baskı kurdu, senin de artık bakış açın farklıydı. Derken bir çocuk, derken 2 çocuk bir gözümüzü açmışız çocuklar liseden mezun oluyorlar biz de 50 yaşındayız"

demiştim :) :) bu kadar ileri görüşlü olmasaydım iyiydi.

Neyse ben 20 lerimde önümdeki 3*10 yıla ait olan depresyona bir kere girdim toptan hallettim o işi.


O yüzdendir ki 30larımı büyük bir mutlulukla ve neşeyle karşıladım sanırım.





20'lerin inişli çıkışlı, egoist, hafif narsist ve bir o kadar sarkastik olan taraflarımın üzerinden inceden inceye değil baya zımparayla geçmesine kaldırdım kadehimi.


Hafif kavisli, beyzbol sopası gibi değil fakat sinek öldürmek için kullandığımız zımbırtı neydi onun gibi de değil ama daha esnek, daha akışkan daha duruma ya da kişiye uyabilir esneklikteki yeni ruh halimle tanıştım.



Doğruya doğru yanlışa yanlış demenin bir marifet olmadığı yaşlardayım sanırım.
Tölerans kelimesi yeni bir anlam kazandı bir içi doldu sanki.




Kişilik renklerini bilir misiniz? (Kırmızı, Mavi, Sarı, Yeşil) Tam anlamıyla kırmızı ve mavi olan ben yavaştan yavaştan "ıykk yeşil mi?" dediğim kişilik özelliklerinden de belirtiler gösterir oldum sanırım.(Yazar burada kendi ikcı olan tarafını ön plana çıkartma çabası içindeydi)


Anne olmak beni çok değiştirdi.

Zaten bu bünyede birden fazla çenebaz kadınla yaşıyordum üzerine 2 tane daha geldi.
Defne doğarken yanında getirdi o kadınları bu bedene. Biri 10. kez çocuk bakıyor diğeri de doğuştan ev hanımıydı sanırım. Biri Defne'yi yıkadı, uyuttu, giydirdi, emzirdi öbürü de yemek yaptı evi süpürdü sildi evin market alışverişiydi eksikleriydi çamaşırıydı bulaşığıydı falan onlara yetişti. Ben tek başıma yapamazdım kişilik bölünmesi ile hallettik durumu  :)
Bu arada eve 3,300 kg gelen bir bebeğin evdeki bulaşık ve çamaşır sayısını 4'e katlamış olmasını mantıkla açıklayabilecek biri varsa açıklasın lütfen. Çin ordusu da farkettirmeden bizde yaşıyor sanırım.

Evet anne olmak bana normalde yetişemeyeceğimi düşündüğüm her şeye bir şekilde yetişebilme ve tabii ki yetişemediklerine de salla gitsin deme gücü verdi.


Bir de acayip bir şekilde kendimle barıştığım bir dönemdeyim sanırım.


Kendimi affetmeye ve sevmeye odaklanmaya çalışıyorum ki her gece yattığı yerde yaşadığı günü düşünüp kendini en ağır şekilde eleştiren ve bunu çocukluğundan beri yapan ben için bu oldukça zor bir konu


Başkalarının üzerinden mutlu ve mutsuz olmayı bırakmaya karar verdim.

Sadece izin verdiğimiz ölçüde bir başkası canımızı sıkabilir ya da üzebilir deme noktasına da geldim. Artık kasıtlı olarak canımı yakmaya çalışan ruhu yaralı insanları daha az önemsemeye çalışacağım.

Hamileliğimde yarattığım koruma kalkanı böyle de bir işe yaramış oldu. Birinin bir söylediği bazen 10 gün bazen 1 ay canımı sıkabiliyor bazen içime attıklarım kurdeşen olup derimden dökülebiliyordu dışarıya. Artık bunu kendime yapmayacağım. Şöyle diyorum kendi kendime " bu insan benim canımı acıtacak kadar bir yere sahip olmamalı dünyamda" . Ne kadar başarılı olduğumu zaman gösterecek.





Bir bebek dünyaya geldi ve ben onunla birlikte aslında 11 aydır bu dünyada anne olarak yer alıyorum. 30 yıldır bu bedeni yaşayan benle 11aydır bu bedenin içinde olan ben aynı kişi değil.


O nedenle 1987 Ocak ayında doğan Duygu'nun 30. doğumgününü kutlamayı bitirdiğimize göre

Defne'si ile birlikte doğan Duygu'nun 1. yaş günü kutlamaları için hazırlanabiliriz şimdi.

Çok kararsız kalmıştım. Hatta kutlamayacaktım doğumgününü. O kadar masraf hatırlamayacak, anlamayacak bile diyordum.  Sonra düşündüm; sadece onu değil, onun bize gelişini, onunla geçirdiğimiz 365 günü, bu zorlu süreci atlatmış olmamızı, onun bizi daha iyiye götürüşünü kutlamamız gerekiyor.


Hayat zaten kutlamalarla güzelleşiyor.


Bunca kötülüğün ve karanlığın içinde kendi küçük mutluluklarımız olsun bizi ayakta ve birlikte tutan


Sevgiler,


eDde's







Popüler Yayınlar