Aradığınız Neydi?

28 Nisan 2017

Çöp ev olmaktan nasıl kurtuldum?

30 yasimda öğrendim
Insan bir günde değişemiyor
Bazen bir ay, bazen bir anlık bir olay, bazı konularda da yıllarca edindiğin birikimlerin sonucunda değişiyor değişmek isterse

Ben dün taşınırken beni çok yoran bir huyumu geride bırakmak için bir şey yaptım

Önce sorunu tespit ettim ve kabullendim;

Atamama!


Bir şeyleri atma fikrine bile karşı olma, söz konusu bir şeyi geride birakmaksa ona kesin ihtiyacım olacağına kendimi inandırma ve ikna etme sorununu (bunun bir sorun olduğunu kabul edeli bir kaç sene olmuştu
3 sene tamam 3 senedir kabullenmiştim durumumu) çözmek için bir adım attım

Hayatıma nasıl kötü bir etki bıraktığını kullanamadığım eşyaların kölesi olduğumu ve bu duruma artık bir son vermem gerektiğine karar verdim.

Çözümünü bul

Vedalasamadigim için yıllarca benle oradan oraya sürüklenen kıyafetlerimle
Hani şu zayıflayınca giyecegimi düşündüğüm elbisemi
Ya benzerini bulamazsam diye yamalata yamalata giydiğim kotlarimi
Yırtılmış ama ben bunu evde giyerim çok seviyordum tişörtlerimi geri dönüşüm kutusuna gönderdim
Nisan 2017 Tuzla

Kendime iyi davrandım ve adım adım iyilesiyorum

Cok zor bir veda oldu benim icin
Önce nerdeyse bütün gardırobu çöp torbasına koydum sonra hemen hepsini tekrar çıkarttım
Bir kısmını "bunları ben satayim en iyisi. 1 kere giyilmis iyi durumda." diyip kenara ayırdım

Bir kısmını dikis kursuna gitmek istedigim icin deneme kumaşı olarak kullanmaya karar verdim 😂
Nisan 2017 Tuzla

Bir kısmını yine torbaya tıktım
Ve bahanelerle kendimi oyalamadım

Sonra kendime kızdım
O ayirdiklarimin da büyük bir kısmını tekrar poşete koydum
Ne de olsa dikis dikebilecek duruma gelirsem kendime 3-5 yeni kumaş alabilirdim, değil mi?

Hiç kolay değil
Ben sevmiyorum atma olayını
Vedalasmalari da sevmem aslında
Hep bir tarafım geçmişte bir yerde kalır
Dı!

Bu sefer kalmadı
Bu yıl geçirdiğim dönüşümün bir parçası gibi bu da bir anda oluverdi ve rahatladım

Şimdi yavaş yavaş evde benim yerime yaşayan eşyaları azaltmaya çalışacağım

Ne dersin bu bahar biraz birlikte hafifleyelim mi?

Ruhumuza iyi gelecek değişimleri kabullenecek gücü bulmak dileğiyle


Nisan 2017 Kadıköy-Anneanne evi

Sevgiler

25 Nisan 2017

Yeni Meselemiz - Gitmek mi Zor? Kalmak mı?


Şehir resmen adım adım üstümüze geldi ve biz çoktan köşeye sıkışmıştık ki hayat bize yine yeniden güzel bir kapı araladı...


Evlendik daha 40ımız çıkmadan Gezi Parkı hayatımıza yıldırım gibi düştü.

Daha ben milyon tane düğün fotoğrafı paylaşıp gelinliğimi nereden aldım, yok tabakları hangi bir milyoncudan aldım, yok pembe kahve fincanları tepsiler falan diyip bir pembe ev hanımı tadında paylaşımlar yapacaktım ki hayat beni yerime çaktı... 

Gezi Parkı ruhumun bir yerindeki bir şeyleri değiştirdi. İstanbul'a olan aşkımın rengi farklıydı artık. Ne Taksim'in tadı kaldı o geçen aylardan sonra, ne de Avrupa Yakasının. 

Sonra dönüşüm başladı. Erenköy'ü ve Kadıköy'ün diğer bütün sokaklarını iş makineleri işgal etti. Canım bahçelerdeki en az 20 yıllık ağaçlar sanki orada hiç yaşamamışlar gibi kıymet bilmezlerin elinde öldü. Domuzlar evlerine iş makineleri ile girilince yüzmeyi öğrendi.

Ve Erenköy'ün caddelerinde araba çarpmış kirpiler görmeye başladık kedilerden sonra.
Kirpiler ne bilir arabayı trafiği? Muhtemelen o 20 yıllık ağaçlar evdi onlara. E! Evleri bir anda alınınca ellerinden... Neyse! O kirpinin hikayesi de başka bir güne kalsın bugün bizim hikayemiz.


Erenköy eskisi gibi değildi artık. Sonra tesadüf Emre bir gün trafikten kaçarken kısa yol bulacağım diye Tuzla'ya girmiş. Daha o zamanlar Evora İstanbul yok. Banliyö güya 1 yıla bitecek diyorlar. Tuzla tam bir sahil kasabası. Sanki İstanbul'un içinde bir Çınarcık, bir Altınoluk tadı, kokusu. Öyle bir yer. 

"Taşınalım mı?" dedi. 
"Taşınalım" dedim.

Zaten Erenköy çoktan üstüme üstüme gelmişti.
Eve erkenden gelip film izleyecek enerjiyi bulmak, bisiklete binmek ve o deli kalabalıklardan uzak yaşamak ama istediğinde de kalabalığa karışmak çok tatlı gelmişti.

Sonra dönüşüm buraya da sıçradı. O bahçeli tek katlı evler birer birer yıkılmaya başladı. Marina açıldı. Banliyö bitmedi. Kalabalık arttıkça arttı. Sanki şehrin üstüne sürekli kat çıkıyorlardı ve biz hep yerin altına doğru gidiyor gibiydik. Şehrin trafiği, mutsuz kalabalıklar, tahammülsüz insanlar, sürekli eve bebeğimize taşıdığımız mikroplar, insanların kafalarında iyi bir şey yaptığını zannederek yaptığı ahlaksızlıklar, haksızlıklar, adaletsizlikler... 


Sonra bir kaza... Ve sonra hayat sanki durdu...

Sonra ağır ağır tekrar başladı... Kaldığı yerden fakat farklı...

Ömür çok kısaydı...


Ve yapan yapıyordu... 

Okuduğumuz blog yazıları hep bu şehirden kaçan insanların kurdukları huzurlu dünyaları üstüneydi... Egede tarım yapanlar, buradaki işlerini oralarda daha küçük şehirlerde daha az yıpranarak devam ettirenler, temiz hava, trafiksiz hayat, geç yaşlanan insanlar, eli ayağı toprağa değen çocuklar ve çocuklarını görmeye zaman bulan anne babalar...


Basit ama mutlu bir yaşam özlemiydi aslında bizimkisi...

Aile ve arkadaşların hepsini götürmek mümkün olmuyordu ama anladığımız kadarıyla gerçekten görüşmeye değer olanlarla zaten her türlü en az İstanbul'da yaşadığın kadar görüşülüyordu....

Biri bize hadi desin diye bekliyorduk sanki ve biri bize hadi dedi...
Kısa hayatımızı İstanbul'da çer çöp etmemeye karar verdik...


Gidiyoruz...




18 Nisan 2017

Kendin Yap Cake Smash Fotoğraf Çekimi




Son 2 ayda o kadar çok şey olup bittiki zaman kavramım tamamen yok oldu sanırım.
Özellikle son 1 ay sanki 1 yıl gibi geliyor.

Kardeşim trafik kazası geçirdi onun üzerine işten ayrıldım.

Güya Defne'nin doğum gününden bir kaç gün sonra en geç bu cake smash olayını yapacaktım ve hatta tek derdim buydu ama oraya da başka dramatik olaylar sıkıştı. Son bir kaç ay gerçekten evren bana bir tür mesaj veriyor. Bu kadar kötü olay üst üste herhangi bir sebep olmadan yaşanamaz ya hadi neyse

Gelelim biz konumuza,

Son yılların 1 yaş trendi olan cake smash fotoğrafları


Google çeviriye göre "Cake Smash"de yer alan Smash; vurmak, parçalamak, ezmek, paramparça olmak, çarpmak, mahvolmak anlamlarına geliyor ki emin olun bu kelimenin hakkı bu aktivitede sonuna kadar veriliyor

Normalde pasta diyince böyle eliyle pastaya dalıp afiyetle yiyen bir çocuk hayal ediyorsunuz değil mi? 1 yaş bebelerine bu bilgi verilmemiş sanırım



Instagramda fotoğraflarını paylaştığım ve yukarıda da gördüğünüz tişörtü Emre hazırladı.
Ben düz çizgi konusunda bile çok kötüyüm.



Önce E-bebekten aldığım düz bodynin üstüne boyayla yazmaya karar vermiştim (tabii ki şablon kullanacaktım). Sonra hobi malzemelerini ortaya döktüğümde anneannemin eski dükkanından kalma vintage düğmeler aklıma geldi. Onları da kurcalarken bu mor ve turuncu olan düğmelere resmen içim ısındı. Sonra bunlara uygun tül almaya ve tütü yapmaya karar verdik.

Emre oturdu bir beyaz kağıda düğmelerle "1" yazdı dönüp bana baktı, dikecekmişim onları.
"Daha neler artık ıncık cıncık o kadar şey dikilir mi?" demedim tabii ki :)

Onun yerine, dikerse içerideki ip parçaları Defne'nin cildini tahriş edebilirdi-ki yalan değil- neyse en iyisi dedim silikon tabancası ile yapıştıralım ama ben yapıştıramam. Vallahi oturdu tek tek yapıştırdı onları kızı için :) E benim içinde tabii... Deli deli istiyorum diye gidip palet bulup kahve masası yapmışlığı var.

Neyse bu mükemmel mor ve turuncu enerjisine uygun tütü tüllerini de ertesi gün teyzesi buldu geldi. Bize de dikiş yapmadan tütü yapmak kaldı. Basit bir düğüm atmak yeterli oluyor bel lastiğinin üstüne.



Ve sonra ne oldu biliyor musunuz? Defne onun için özenle hazırlamış olduğumuz tütüyü giymedi. Tül onu rahatsız etti sanırım dolayısıyla tacını da takmadı.



Sadece babasının yapmış olduğu bodyle geçti kamera karşısına şekercim.



Pastaya elini değdirdiğinde ikinci dehşetini yaşadı. Suratında tam olarak "bu ne be? bunu ağzıma süreceğimi düşünmüyorsunuz değil mi?" bakışı vardı ki gerçekten anlam veremedim.


"Pasta o pasta! Senin için uğraştım ben sabah beri Yok balla tatlandır, yok hindistan cevizi şekeri al, yok kakao yerine keçiboynuzu unu kullan. Renk için renklendirici yerine buzluktaki meyveleri kullan sağlıklı olsun diye. O pankekler bir de pofuduk olsun diye uğraştım" diyemiyorsunuz tabi anlamıyor


Sonra pankekleri ellemeye başladı. Böyle uzaktan uzaktan. Yemek bir yana tadına bile bakmadı. Sadece elledi mıncıkladı, sonra böldü, bir daha tabağa koydu, bir daha mıncıkladı. Saçı başı her yeri pasta oldu. O üzerine yapmış olduğum krema aktı. Defne'nin her yerine bulaştı. Ayaklarının altı krema oldu, kaydı, kaydıkça daha çok sinir yaptı :)
Pastanın kendisini de sonunda Stark'a mama yapmaya karar verdi.
Stark bu gidişle obez olacak  :/

Olsun oğlum hakkımı teslim etti hiç değilse o ona yaptığım papyonu hiç sesini çıkarmadan taktı poz verdi pastasını da yedi sonunda bana da züğürt tesellisi oldu.

Dekor olarak da Defne'nin taaaa 2 ay önceki doğum gününden kalmış içi geçmiş balonları ve yine doğumgününde eva kağıdı ve strafordan yaptığımız Stark görüntüsündeki 1 ve Defne yazısı. Fonda da Defne doğmadan önce boyadığımız masal ağaçlı duvarımız

Ve tabii ki konuk oyuncumuz Stark :)

Şimdi gelelim bu trendin uygulamasına;

Şart mıdır? Hayır! 

Tıpkı 1 yaş doğum günü kutlaması gibi bu da biz ebeveynler daha çok EKONOMİYE CAN VERelim diye yapılmış bir şey.

İşin bir de pasta tarafı var. Ben Defne'ye henüz hiç şeker vermedim, verilmesine izin de vermiyorum.
"Yaa sen şimdi yasakla istediğin kadar, 2 gün sonra nasıl engel olacaksın hem canı çeker" diyenlere de gayet gözlerimi belertip (bizimkiler o bakışıma öyle diyor) "birincisi canı falan çekmez ikincisi de ne kadar korursam kardır biz zehirleniyoruz nasılsa o bir gün deneyecek diye çocuğa alkol sigara da verelim isterseniz" diyip konuyu kapatıyorum. Bazı cesaretliler konuyu devam ettirmeye kalktığında da belertme bakışı Fredi Krugıra dönüyor zaten.
Dolayısıyla koy şekeri çırp yumurtayla falan gibi basit bir tarifle geçiştiremedim. İnternetten de istediğim kadar sağlıklı bir tarif bulamayınca kendim bir tarif yaratmak zorunda kaldım. Fena da olmadı içimdeki Fredi de sakin kalabildi.

Ben bu işi kendi evimde kendi imkanlarımla yaptım.

Bu işi stüdyoda yapmış olsaydım hayatımda ne değişirdi daha mı iyi olurdu daha mı kötü olurdu? 

Sadece evim daha az pislenirdi ama bu benim umurumda değil.
Bir de tabii ben henüz bir profesyonel kadar iyi değilim fotoğraf konusunda.
Elimde onların ışıkları yok, makineleri yok ve onlardaki photoshop programları ya da bilgisi de yok. Tabii ki fotoğraf kalitesi baya fark ederdi ama o zaman kendi emeğim olmazdı.
Ayrıca da bu yazıya bir malzemem de olmazdı. Ne anlatacaktım size "ay şu stüdyoya gittik Defne'yi şöyle giydirdiler böyle şopladılar falan".

Onu izlerken yaşadığım keyif aynı olurdu ama evde o kadar batmış olan çocuğu anında soyup küvete atmış olmanın verdiği büyük çaplı rahatlık bir stüdyoda olmazdı.


Neyi farklı yapardım? 

Eğer imkanım olsaydı Emre'nin de evde olduğu bir zamanda yapmayı tercih ederdim. Teyzem ve anneannem vardı ama Emre daha rahat idare ediyor Stark ve Defne'yi. Ben de daha rahat fotoğraf konusuna odaklanıyorum.

Bu da size son tavsiyem

Eğer çok titiz bir kişilikseniz bu etkinlik evinizin hayal ettiğinizden çok daha fazla dağılacağından emin olarak bu işe girişin ya da başlamadan vazgeçin :) Mesela duvarlardan böğürtlen lekesini çıkaramadım. Neyse ev bir haftaya badana olacak zaten. Olmasaydı da sorun olmazdı.

İşte böylece bir Kendin Yap fotoğraf çekimini daha tamamlamış olduk.

Denemek isteyip de cesaret edemediğiniz bir şey varsa biz evde deneyebiliriz.

Ya da aklınızda bir fikir var, fakat nasıl gerçekleştireceğinizi bilmiyorsanız yazın bir düşünelim.hangi malzemelerle yapabileceğinizi.

Hepinize sevgilerimizi yolluyoruuzz






09 Nisan 2017

Risk nedir? Semizotlu Peynirli Omlet!

Bu sabah kahvaltıda son yumurtayla Defne'nin daha önce hiç tatmadığı bir lezzet denemesi yaptım ve aklımda tek bir cümle vardı

"Risk nedir?"



Hemen aklımdayken malzemeler;

Bir avuç ayıklanmış yıkanmış semizotu
2 cheri domates
1 çırpılmış yumurta
1 kibrit kutusu kadar beyaz peynir
Göz kararı zeytinyağı 
Bu göreceli kavramları oldum olası sevmiyorum kimin gözü 😒 ben nerden bileyim başkasının gözünün ne gördüğünü ama bugün miktar olcmedigim için bu terimi kullanmak zorundaydım bir dahakine söz kaşıkla ölçüp koyacağım 😄
Neyse tavayı hafifçe dolaşacak kadar az döküyorum diyebilirim sanırım  

Konudan konuya geçeceğim ama ilk evlendiğim zamanlar google var ama yemek tarifini sesli vermiyor henüz.
Annemi arayip hoparlöre alıyorum sesi işten eve gelince
Bulgur yapacağım, tarif veriyor bana
《Bir kaç biber, biraz domates orta boy soğan bir bardak bulgur üstünü azıcık geçecek kadar su 》 iç ses "Ah çok şükür net bir miktar var 1 bardak ay dur bakalım? Ne bardağı su mu kupa mı?" Dış ses "Anne senden Emine Beder iste tam da bu yüzden olmaz! Bu ne ya? Ben nerden bileceğim kaç biber, ne bardağı, orta boy soğan ne demek?" 
"Çocuğum salak salak konuşma zamanla öğrenirsin miktarlarını çok biliyorsan sorma ya da dediğim gibi yap yoksa akşama ac kalacaksınız" dedi ve kapattı.

Allah'tan mutfakta zaman geçirmeyi seviyordum da az biraz kapmışım biseyler öyle böyle bir iki su eklenmesiyle kendi kendime oturttum el ayarlarımı... bizim ailenin kadınları mutfak konusunda iyidir (bak yine kime göre neye göre) gelen misafirlerden aldığımız geri bildirimlere dayanarak diyelim 😂😂  

Ay durun koptum gittim yine konudan 

Defne'ye dönüyorum 


Yedi çok şükür kalan bir kaç parçayı da ben attım ağzıma fena olmamış ama bize yaparken biraz daha tuz koymalıyım üzerine sanırım 

Önce tavada zeytinyağında semizotu ve domatesleri soteledim ben çok öldürmüyorum hiçbir şeyi diri daha lezzetli oluyor bence

Sonra 1 kasede çırptığım peynir ve yumurtayı tavaya döktüm

Bu tarif +1 yaşa uygun ya da sadece yumurta sarısı ile de yapabilirsiniz o zaman 8 ay+ olur.



Afiyet bal şeker olsun


*Domatesi 8 aydan önce bebeklerimize vermemiz tavsiye edilmiyor
**Yumurtanın beyazı 1 yaştan önce tavsiye edilmiyor, sarısını da toplamda 8 günde 1 tam yumurta sarısı olacak şekilde başlamamız öneriliyor. ilk gün kahvaltısına 1/8 yumurta sarısı ve her gün 1/8 arttırarak devam edebilirsiniz
***İlk başlayacağınız her gıdaya doktorunuza danışarak ilerlemeniz gerekir. Eğer doktorunuz 6 aydan önce meyvelerle ek gıdaya geç derse bir başka doktora da mutlaka danışın. Bebekler için ek gıdaya başlama süresi 6 aydır.


07 Nisan 2017

Gönderdiğim mesajlar evrene ulaşmış!




Kaç sorun insanın hayatını altını üstüne getirir...

Hayatını değiştirmek için kaç işaret gerekir insana???

Hayatımın çok farklı bir dönemindeyim
Güvendiğim, inandığım şeyleri tek tek sorguladım
Sanki hayat bana bir ayna tuttu ve ben gördüğüm birçok şeyden mutlu olmadım

Ve değişmeye, değiştirmeye karar verdim

Ne öğrenmiştim bu zamana kadar iyi okullardan mezun olmak gerektiğini
Başarılı bir öğrenci olmak gerektiğini
Dil bilmek gerektiğini
Iyi saygın bir iş bulmak gerektiğini
Dürüst, saygılı, kendine güvenen, doğru bildiğini savunan, gerektiğinde insanları ikna etmek için çabalayan, ahlaklı...

Bakıyorum imrendiğim kadın karakterlere Merida, Erin Brokovich, Mulan
Tabii ki yarısından fazlası çizgi film karakteri ne bekliyordunuz :)

Hepsi hayatının büyük bir çoğunluğunda haksızlık adı verilen şeyle savaşıyorlar

Ve kazanıyorlar(!)

Peki ya kazanırken kaybettikleri?

KIRILGANLIK

Kırılganlıklarını kaybediyorlar

Daha cesur daha güçlü oluyorlar ama bir çoğu bu sürede insanların iyi yaratıldığına dair inançlarını kaybediyorlar

DÜRÜSTLÜK

Beyaz yalanın iyi bir şey olduğunu öğreniyoruz burada

Dürüstlüklerini kaybediyorlar
Çünkü olmak istedikleri insanı dünya kabul etmeye hazır değildir

BİR YERE YA DA BİRİNE AİT OLMA

Aitlik hislerini kaybediyorlar
Çünkü farklı olmak anlaşılamamayı sürekli kendini farklı hissetmeyi uzaydan düşmüşlük hissini de beraber getiriyor

GÜVENLİK

Güvende olma duygusu da bunlarla birlikte gidiyor işte
İnsan güvenlik bölgesinde olduğu zaman hayatını sorgulamaz ya da değiştirmek istemez
Güvenli bölgede kalmak çok kolaydır aslında bildiğin hayatı sorgulamadan kabullenmek ve yaşamak
Değişimi kabul etmek zordur çünkü


Şu an işte
Ben de kendi güvenlik duvarlarımı yıktım
Bana senelerce öğretilen; iyi bir şirket, yan hakları iyi, "deli misin sen işini bırakıyorsun mis gibi hayat bak emin misin" cümlelerinin hepsine hı hı dedim


Böyle zamanlarda Selçuk Erdem'in hep aynı karikatürü geliyor aklıma...

evrene mesaj göndermiş miydi ile ilgili görsel sonucu

Hep ben evrene mesaj gönderiyordum
Evren mesajlarımı almıyor diye üzülüyordum
Meğerse başıma gelen her olumsuz durum aslında bana evrenin cevap verme şekliymiş

Kazadan 10 gün önce ekip arkadaşım, kazanın olduğu hafta sonu izninin başladığını söyledi

O 10 gün boyunca sürekli ağladım ama öyle hüngür hüngür değil

Tatlı tatlı "Türkan Hağğnııımmm gitmeyiiinnn noluy noluy noluy"
"Ben de kaçıyorum o zaman. Kalsın işler banane"
"Peki Türkan Hanım gidin! Gözünüz arkada kalmasın... Öyle böyle atlatırım ucunda ÖLÜM yok nasıl olsa"
"En iyisi bişey olsun, bir hafta HASTANEDE YATAYIM"

Oldu... Tam 2 hafta hastanedeydim ki bunun 1 haftası kardeşimin hayati tehlikesi oldugunu bilerek ve günde sadece 5 dakika görebildiğim yoğun bakım kapısındaydı

Kaza olduğunda aklımda kalan tek cümle buydu
Ben ne diledim
Nasıl diledim

İnsan başına böyle bir şey geldiğinde ve en en kıymetlilerinden biri ölüme bu kadar yaklaştığında dilediği her şey tokat olup yüzüne çarpıyormuş

Türkan Hanım beni aradığında ona söylediğim tek şey bu oldu

"İnsan ne dilediğine gerçekten dikkat etmeliymiş"

Gerçek olduğunda seni çivi gibi yerine çakabiliyor çünkü dilediklerin

Çok uzun süredir kendim için, kendime döndüğüm dönüşümümden, aileme iyi gelmek, kızıma ve eşime, kardeşime, anneme iyi gelmek için çıkıyorum...

Full time çalışan kadın, part time anne ve hobi olarak ailemle ilgileniyorumdan
Full time anne, part time ailemle ilgileniyorum ve hobi olarak gerçek hobilerime dönmek üzere kurumsal hayatıma ara veriyorum

Ben bir hayatımın altı, üstünden daha iyi mi bakmak için tüm hayatımı alt üst ediyorum

Bir bakayım size de tavsiye edip etmediğimi söyleyeceğim :)

Şimdilik durum şöyle