Aradığınız Neydi?

13 Ağustos 2022

İlk Bebek vs İkinci Bebek

İlk bebekte hamilelikten başlar heyecan…

Ultrason günü sayar, 12. Haftada doktor tamamdır artık söyleyebilirsiniz diyene kadar zar sor sabreder bazen ağzından kaçırır, cinsiyetini ayrı heyecanla bekler hafta hafta uygulamalarda bugün susam tanesi bugün mercimek bugün avokado diye diye haftaların hesabını tutarsınız… Doğumun nasıl olacağı en önemli konulardan biridir… Hangi hastane, hastane odası süslensin mi süslenmesin mi, bebeğin duyurulması için nasıl bir fotoğraf kullanılmalı, doğumdan sonra emojili fotoğraf mı emojisiz fotoğraf mı bile gündem olur…

Bir de tabii alışveriş… Odasındaki her bir detay, duvarların rengi, mobilyaları, kıyafetleri, manikür takımları, hastane çıkışı, annenin giysileri babanın giysileri tek tek düşünülür ve seçilir…

Tüm bu süreçlerin önemli olduğunu düşünür insan ta kii bebeğimiz dünyaya gelip bizi anne baba yapana kadar :) 

Aylarca en sevdiği yatağın omzumuz olacağını, bebek uyusa bile süt sağmaktan, gaz çıkarmaktan, alt değiştirmekten ve süt üretmek için beslenmek gerektiğinden uyuyamayacağımızdan… Ya da mama veriyorsak yıkanacak milyonlarca biberondan birileri bize bahşeder ama o an bize “Amaaannn belki benimki uyuyacak. Felaket tellalları canım bunlar” hissiyatı geldiğinden kulaklarımızı tıkarız… Sonra anlarız ki uykusuzluk zorunlu olan tek gerçek ilk bir kaç ay…

İlk bebeğimizin çok önemli bir görevi vardır çünkü bizi anne baba yapmak…

Sonra sonra zamanla Google’da aramalar “bebeğim neden ağlıyor?” dan “bebekler için güvenli beslenme?” konularına, oradan “iki yaş sendromu nedir öneriler” den, kreş araştırma sorularına, en sonda da ilkokul öğretmen araştırmasına gider…

İşte tam da burada artık bebeğiniz sizi çoktan anne baba yapmıştır… 

Benim iki çocuklu hayatım tam da burada başladı işte… Uykular düzene girmiş, ilkokula mı anaokuluna mı gitse diye düşünürken hayatımıza bir süpriz yumurta girdi ve bebeğimizi ablaya dönüştürmek için kararlı bir şekilde büyümeye başladı…

Biz zaten çoktan anne baba olduğumuzdan mıdır başımıza gelebilecek zorlukları artık bildiğimiz çözümü bilmek ya da çözüme ulaşmak konusunda uzmanlığımıza güvendiğimizden midir bu yumurtamız bizi hiç yormadı… 

Ne hafta ve meyve takip ettik ne doktor randevusunu daha erkene alalım diye uğraştık… Zaman, ilkinin peşinde koştururken ve diğer günlük koşturmacalarla aktı ve gitti… Son bir aydı galiba giyecek bir şeyi yok bir gidip bakalım demiş ve alışverişe çıkmıştık… 

Karyolası, bebek arabası, oyuncakları, dolabı her şeyi ablasından kalma… Ne hastane odası süsledik, ne baby shower yaptık…  Doğum başladığında ben harıl harıl yüksek lisans sınavı yetiştirmeye çalışıyordum :) Ablasının doğumunun tam tersi babası bile doğumhaneye giremeden bir çırpıda dünyaya gelen Efsun hanım tüm görkemiyle aramıza katıldı…

Tabii ki bilmediğimiz yerden bir sürü soru sordu, bir ebeveynlik testi yapıldı ✔️ dünyaya gelişinde ablasında yaşamadığımız zorluklarla da tanıştırdı bizi 😊🤷🏼‍♀️ Yine de çılgınlar gibi bebek bakım videoları seyretmeden, blog kurcalamadan bildiğim ve güvenli bir yerden annelik yapmayı tecrübe etmek aşırı keyifli oldu… Bir numaranın okullu olması da sokulmaların tadını çıkarabilmek için şahane oldu 🥰 

İlk bebeğimiz bizi anne baba yaptı ikinci bebeğimiz bize anne baba olmanın tadını çıkarma izni verdi…

Uykusuzluk mu? O standart pakete dahil ama uyutma tekniklerini bilmek çok işimize yaradı… 

Dip not: Paketten kolik çıksa ne yapardık hiç bilmiyorum ama 🙈

12 Ağustos 2022

"Sana 50 olsun Abla!"

Dün akşam Defne ile birlikte iş çıkışı biraz gezinelim diye Çınar'a gittik.

Dükkanları gezerken bir telefoncu gördüm telefona kap ve ekran koruyucusu da alacaktım. 3,5 yaş Oyuncaaağğğğkkkkk diye bağıran Defne'yi de sakinleştirip ikna edip telefoncuya girdim.

Önce ekran koruyucu sordum;

"10 TL - 20 TL -30 TL 3 çeşit var apla hangisi olsun?" dedi sevgili telefoncu kardeş.

Buarada artık "Bana abla mı dedi o?" iç sesini de çok daha az duyduğum yaşlardayım sanırım düşününce.

Ben de ne farkı var birbirinden 20 lik olsun dedim.

Neyse onu uygularen ben bir taraftan telefon kılıflarına bakıyorum.

iki tane şu arkasında yüzük olan kapaklara bakıyordum.
"Gold olan 20, Kırmızı olan 30" dedi. Ben de aaa bu da iyiymiş dedim.

Sonra Gold olanı seçtim.

Ama bu arada Defne neredeyse tüm standlardaki kılıflara boyu yetsin yetmesin bir kere dokundu, Telefoncunun önünde bankoda duran döner sandalyede bağıra bağıra bir milyon kez tekrar döndüüüğğğrrrr beniii anne, hayır ondan değil, pembe unicorn lu olsun annneeee, diye çığlık çığlığa bağırıyordu...

Sonra işte neyse "apla benim işim bitti diyince" ben telefonu aldım "aaa ne güzel olmuş, ne kadardı?" diye sordum o da bana "APLA sana 50 olsun" dedi "Teşekkür ederim kardeş, al!" dedim ve dükkandan Defne'yi de kapıp çıktım.


Bir 5 10 dakika sonra "Leeeyyynnn 20 Lira koruyucu 25 lira kılıf nasıl bana 50 oldu!" diye jeton düştü ama sıcaktan mıdır Defne'nin oyuncak çekiştirmesinden midir nedir adama o 5 Lirayı bizim dükkanı talan etmemize hiç ses etmemesine bahşiş olarak gönlümden bıraktım gitti.

Ama ara ara gerçekten Salak mıyım ben hissi de bir elip gitmiyor değil :)))





09 Nisan 2022

Zor Bir Yolculuk…

Bazı günler diğerlerinden daha zor kuşkusuz …




Emre de ben de zamanla yarıştığımız ve asla doğruluğundan emin olmadığımız cevaplarımızla sayısız sınava tabii tutuluyoruz 2,5 aydır…

Sorunun ne zaman sorulacağı belli değil ama özellikle zorlanacağımız anlarda daha da zorlaşıyor sorular..

Öğretmen koltuğunda son 6 senedir olduğu gibi yine Defne var… Bizi anne baba yapan bu zamana kadar iyi de bir mentor olan küçük kızımız şimdi de kardeşine olan sonsuz sevgisinin yanı sıra kendi de bu evin hala biriciği, sevgili çocuğu olup olmadığını anlamaya çalışıyor…

Olabildiğince sabırla davranmaya, arada içinden kendinin bile anlamadığı bir yerden çıkan öfke duygusu ile yarattığı patlamalara alan açmaya, yumuşatıp sevgiyle sakinleşmeye çalışıyoruz…

Ama her zaman mümkün olmuyor… 

Özellikle aynı anda Efsun da ağlarken sakin kalmak benim için çok zor oluyor. İkiye bölünemediğimi aynı anda ikisinin ihtiyacına cevap veremeyeceğim gerçeği ile yüzleşmeye çalışıyorum…

Eğer o an derin nefes almak aklıma gelirse ne ala… Bazen öyle bir hale geliyorum ki aynı Defne gibi ayaklarımı yere vura vura bağıran bir insan çıkıyor içimden… Hah diyorum geldi 6 yaşındaki Duygu :) 

Bazen de cık cık iki çocuğu idare edemedinci geliyor… Sanki o an yeterince zor değilmiş gibi bir de kendimi döverken buluyorum kendimi…

Bu gece en zorlarından biriydi… İstanbul’a gidiyoruz hem tüm haftanın yorgunluğu hem arabada fiziksel ihtiyaçları yeterince karşılanmamış bir çocuk ve öbür tarafta ana kucağında gazdan kıvranan ama o anda güvenlik nedeniyle kucağa almak için uygun park yerini beklediğimiz bebek… Biri ağlıyor öbürü de ağlıyor çünkü neden olmasın… İkisi de ihtiyacını anlatmaya çalışıyor. “Ben rahatsızım bana yardım et” ve cevap bulamadıkları için dozaj artıyor biri oturduğu oto koltuğunun masasını öfkeyle yumruklayıp tepiklemeye başlıyor öteki ağlamanın dozajını arttırıp çığlık çığlığa moda geçiyor…

En kolayı büyüğüne bağırmak valla ben de öyle yaptım “Defne yeter hiç mantıklı değil ya kendine ya da birine zarar vereceksin” çıktı ağzımdan. Öbürüne “Bebeğim hiç mantıklı değil benzin istasyonunda durunca seni kucağıma alacağım” demek ne kadar işe yararsa o kadar işe yaradı tabii ki 😊

Emre’nin tam olarak ne yapıyorsun bakışı yetişti imdadıma. Arada birbirimize şöyle bakışlar atıyoruz

“O daha 6 yaşında”

“Çözmesi için zaman ver”

“Dozajı çok arttırdın, sakinleşmen için buradayım. mola ver” 

İki kişi ebeveynlik yapmak bu açılardan çok güzel. Mola hakkımız insan hakkı. Bir de bazen o kadar primitif bir yer tetikleniyor ki o an zaten 35 yaşında Duygu ile 38 yaşındaki Emre yerine başka yaşlardaki versiyonlarımız o evin içinde beliriyor…

Bir iki zor an atlattıktan ve ben de kendime sakinleşme izni verdikten sonra (2 molanın birinde emziriyor öbüründe de gaz çıkarttığımız için çişimi tutuyordum mesela karnım acıkmıştı ben de yorulmuştum gibi gibi…) Fiziksel ihtiyaçlarım karşılanıp normal bir yetişkine dönüşmeye başladığımda kafam da çalıştı sanırım. 

Son krizde isyankar Defne’ye “Anlamaya çalışıyorum şu an çok yorgunsun ve böyle uyumak çok zor değil mi? Bundan sonra gündüz yolculuklarını tercih edebiliriz daha rahat uyuduğun eski oto koltuğunu arabaya takabiliriz ne dersin?” diyerek okuduğum tonla kitabın karşılığı olan iki cümle kurabildim… Ama kendimi sarıldığım kısmı bu iki cümlenin devamında geliyor. Defne durmadı bağırmaya devam etti “Ben sizi gündüz gidelim demiştim. Çıkart şu masayı kemeri.” (Masayı çıkartmaya çalışırken tekmelediği için sıkıştı ve parmağımı acıttı buna rağmen derin nefes almak ve almaya devam etmek gerçekten işe yaradı) 

“Seni çok seviyoruz bu nedenle kemersiz seyahat etmene kesinlikle izin vermiyoruz. İsterken sen rahat edecek bir pozisyon bulana kadar burada bekleyebiliriz. Masayı da çıkartamıyorum çünkü az önce tekmelediğin anda sıkıştı dolayısıyla şu an derin bir nefes alıp babanı bekleyeceğiz gelince çıkartacağız” 

Öfkeli bir iç çekiş geldi ama daha iletişime açık bir noktadaydı. Bir kez daha bağırıp tekme kozunu kullanmak istediğinde de sakinliğimi korumayı başardım. “Az önce sıkıştığı için açamıyorum baban gelmek üzere(iç ses: gelmek bilmedi bir de telefonu da burada bırakmış… of sigaranın yanına kahve mi o? Neyse daha yolumuz var o da dinlenmeli. Aferin Duygu iyi gidiyorsun) şimdi sakince bekleyebilir miyiz?” Derin bir iç çekme ve Emre gelip masayı çıkardı. Çok şükür bilinçaltım bana yardım etti ve oralardan “Kardeşini uyandıracaksın lütfen bağırma” cümlesi çıkmadı…

Muhtemelen kızılca kıyamet kopardı… 

Yetişkinlerin dilinde “Sen şaka mı yapıyorsun başlarım kardeşime rahatsızım uyuyamıyorum yorgunum ve saatlerce yolumuz var. Banane uyanırsa uyansın” cümlelerini tekmeler, bağırmalar ve ağlamalarla dile getirirdi 😂

Özetle sevgili dostlar karnımızı aç bırakmayalım, şekerimiz düşmesin… Çişimizi tutmayalım… Bir de arada molalar verelim ki enerjimiz herkesin sağlığı için yerine gelsin… Son olarak arada kendimize sarılmayı, içimizden kendimize “iyi gidiyorsun” diyip göz kırpmayı ve omzumuza pıt pıt vurmayı unutmuyoruz

 :)


eDde’s

09.04.2022 02:23

Bursa-İstanbul arası bir yerlerde

22 Mart 2022

Yenidoğan Ürünleri 2022




İnanamıyorum ama galiba hem yazmayı hem de videoyu editlemeyi başardım 👍🏻

Ben instagrama sığmayı başaramıyorum. İlla uzun uzun anlatmam lazım ki gerçekten bir işe yarasın istiyorum…

Yenidoğan alışverişi kısmı en en zoru ve en kolay unutulanıymış. Hele bir de bugünün ekonomik koşullarında ne alacağın kaç tane alacağın bir çok seçenek arasından nokta atış gerçekten işine yarayacak olanı almak da kritik öneme sahip oldu maalesef… 

6 yıl önce henüz anne girişimleri bu kadar yaygın değilken bugün bulabildiğim çoğu ürünü ancak yabancı anne bloglarında ya da YouTube kanallarında görüp “ay çok güzelmiş” demekle yetiniyordum şimdi bir çok ürünün kaliteli muadilleri ya da orjinallerini bulmak mümkün Türkiye’de… 

Teşekkürler cağğnıımmm girişimci anneler…

Yine de her bulduğumuzu almak zorunda olmadığımız için ben ilk bir ayın olmazsa olmazlarını toparladım… Eğer ilginizi çekerse “olmasa da olurlar” için de bir içerik hazırlayabilirim diye umuyorum 🙏🏻🧡

Listeye gelirsek:

1- Tekstil: Kıyafet, Eldiven, Şapka, Çoraplar

Bebekler ilk 3 ay çok çok hızlı büyüyorlar mama da alsalar emseler de dolayısıyla kıyafete tonla yatırım yapmak mantıklı değil ama henüz tetanoz aşıları tamamlanmadığı için uzayan tırnakları kesemeyeceksiniz bir kaç eldiven sizi ve onun hassas yüzünü koruyacaktır (evde kedi beslediğinizi düşünenler olabilir bu dönemde). Şapkalar da saçlarını kurutamayacağınız için banyodan sonra mutlaka kullanacağınız bir şey olacak. Sakın yenidoğan şapkasını çok almayın hemen küçülüyor bir de minik çoraplar ayaklar da hemen büyüyor ona göre az sayıda alın zaten kirlenmeyecek bile 2-3 tane ile idare edebilirsiniz

2- Hijyen Ürünleri: Bez Unibaby(hastanede verdikleri),  Sleepy 1-2 numara ve Prima Premium Care 2 numara kullandık… Primanın sahte olduğundan şüphe ettim. Popo kuru ama kıyafetleri ıslak uyanıyor çünkü 😬 1 numara bez 3 kg civarı doğan bebeklerin göbek bağı düşene kadar yaklaşık iki hafta çok işe yarıyor günde 6-8 bezden ortalama hesaplayıp alabilirsiniz ama onda da ikinci hafta 2 numaraya ve çok hızlı üçe geçebilirsiniz 2 numara istiflemeyin. Bir de Sleepy ile Primanın beden aralıkları farklı mutlaka ona da bakın. Beden büyüdükçe günlük adet düşüyor şu an 3 beden de günde 6 kullanıyoruz ama ara dönem 2 kullanırken mecbur günde 10 adete kadar çıkıyorduk.

Islak Mendil Sleepy Yenidoğan - Hani ıslak mendili çekersiniz on tane birden gelir ya kesinlikle öyle bir şey olmuyor çok memnunum, Alt Açma Örtüsü Baby and Me küçük olanını alın ben yanlışlıkla ikinciyi büyük almışım şimdi kesmekle uğraşıyorum, göğüs pedleri Baby and Me nin iki renklisi güzel 👍🏻 

3- Banyo Saati: Mustela yeni doğan köpük şampuan, Mustela krem(şart değil), mustela pişik kremi (emziriyorsanız pişik sorunu çok az olacak), eğer çok hassas ciltse biz Defne’de Desitin mor kullanıyorduk…

Yenidoğan için hastanede unibaby ürünleri kullanıyorlar ama mustelanın köpük şampuanını tek geçiyorum Defne’de de Konak olmadı Efsun’da da mesela gözünü yıkamayı atlıyormuşum kaşında Konak oldu ama saçında olmadı kaşını yıkamaya başlayınca hemen geçti 🙈

İlk zamanlar Efsun’un vücudu çok kuruydu ve pul pul dökülüyordu krem aldık ama Defne de hiç kullanmamıştım ondan şart değil. Ya da illa Mustela olmak zorunda değil içeriği temiz olan daha uygun fiyatlı ürünler tercih edilebilir.

4- Daha çok Banyo Saati: Bebek kulak çubuğu, kağıt törpü(tetanoz aşısı olana kadar), burun aspiratörleri

5- Süt Sağma: Defne’de ilk zamanlar mamajoonun manuelini kullanmıştım sonra işe dönünce elektrikli kullanmaya başlamıştım. Efsun’da Mochi en yakın arkadaşım oldu. Emzirirken eş zamanlı süt sağıp ekstra bir zaman harcamadan ve mastit olmadan atlattım ilk 2 ayı.

Emzirmeyi düşünüyorsanız bundan kesinlikle edinin, hediye alacaksanız bunu hediye edin.. Bızık bızık ses olmadan ve inek gibi hissetmeden süt depolamanın yolu 

6- Emzikler maalesef yazı tura gibi çünkü her bebek farklı Defne sadece Philips Avent Soothie almıştı Efsun Oioi aldı ama son seçimi Philips Aventin normali oldu soothieleri ara ara deniyorum ama yok valla çok para ama emzik kullanımı doğru şekilde verilirse çok faydalı SIDS riskini azaltıyor, koliği rahatlatıyor, uzun dönemde uykuya geçişte kolaylık sağlıyor…

7- Müslin tekstilden farklı bir başlık: kundak, kurulama, omuz bezi, ağız bezi, bebek arabası örtmek, üstünü örtmek, koltuk örtüsü olarak… Sonraki aylarda da favoriniz olacak.

8- Keçe çanta, şart değil ama kolaylık açısından fiyat performans ürünü olarak bakabilirsiniz. Efsun’un her şeyi içinde şu anda ve yanımda duruyor. Emzirirken burnu mu tıkandı hemen serum fizyolojik elimin altında, emzirirken öksürmeye mi başladı ağzı mendilleri içinde. Annemde kalırkende her şey içindeydi evde de oradan oraya giderken derli toplu olması iyi oluyor. Yola çıkacağım zaman da olduğu gibi bir poşete koyuyorum 🙈

9- Emzirme yastığı kesinlikle hamilelik itibariyle önce karın yastığı sonra emzirme döneminin vazgeçilmezi. Sabaha karşı emzirmelerinde ayaklarınızı uzatarak bebeği düşürmeden uyuya kalabiliyorsunuz. Yine de denemeyin 

10- Dev Boy Bardaklar ya da Su Şişeleri. Başucumda ve evin muhtelif yerlerinde bu yarım litrelik bardaklardan var 😂 Geceleri üç tanesi doldurmadan uyumaya gitmiyorum mesela sabaha hepsi bitmiş oluyor öyle bir su tüketimi. Buna rağmen cildim kupkuru… Çünkü bebek dediğin şey insanı sömüren bir şey aslında… Tüm o şirinliği de ondan işte… Yoksa seni bu kadar uykusuz bırakan bütün vücuduna şekil değiştirten, canını yakan, her yerini çizik içinde bırakan, sebepsiz yere sürekli tiz sesler çıkartan bir şeyi nasıl sevebilirsin 😂

Ama bir kokusu var dünyalara bedel 😍😍😍






09 Ocak 2022

Doğumdan 6 yıl Sonra Pozitif (!) Doğum Hikayemiz- Bölüm 2



Evet 4 yıl önceki yazıya bugünden devam ediyorum…

Hisler falan bir yana şöyle düşünün ki 6 yıl sonra bir kez daha normal doğum bekliyorum... Dolayısıyla şimdi bunları 4 yıl önceki benden okurken ve o günden 6 yıl sonraki ben olarak ikinci bölümü yazarken inanın bana gülüyorum...

Doğurduktan sonra çok fazla insan iyi niyetli bir sürü şey söylüyor… Bazıları gerçekten işe yarıyor bazıları ise işe yaramadığı gibi farkında olmadan rahatsız da hissettiriyor…

Kendi kendime bir teori üretmiş ve insanlar hamileliği hatırlasa bir daha hamile kalmaz, doğumu hatırlasa doğurmaz, lohusalığı hatırlasa çocuk sevmez üremeye küser rahmini falan aldırır demiştim 🙈

Şimdi 6 yıl sonrasından diyorum ki çok net haklıymışım, her dönemin kendi zorluğu var ve bölüm canavarını geçtiğinizde bir önceki canavarın nasıl olduğunu hatırlıyorsunuz da o anki hissi kalmıyor tabii ki 😂 Geçiyor ve gidiyor…

Şimdi bir kez daha altı yıl önce 18 Şubat günü doğumhane kısmı ile ilgili bir çok şeyi hatırlıyorum… Ama inanın ilk doğumhaneden çıktığımda hatırlamıyordum…

Gerçekten kendi kendime çok sordum bu kadar ağrı eşiği düşük olan ben ne kadar sezaryenden korkuyorsam artık normal doğumu hala bunca seneye rağmen tercih ediyorum :))



En son muayeneden sonra sedyeye nasıl geçtiğimi hatırlamıyorum… Ama annem odadan çantaları alayım oda değiştireceğiz dedi diye anneme bir ton bağırdığımı hatırlıyorum 😕😔Annemin apar topar odadan çıktığını da… Sonra sedyeye geçtik sanırım ve doğumhaneye indik... burada Emre neredeydi hatırlamıyorum mesela ama doğumhanede yanımda olduğunu hayal meyal hatırlıyorum… Herkes diyor ki çok kısa sürede Defne doğmuş :)) içeride olan bana ve Emre'ye sorun bir de o kısa süreyi... Çok acı çektim sanırım ama o acının nasıl bir acı olduğunu şu an asla hatırlamıyorum çünkü hatırlasam Defne’yi ilk gördüğümde bu nasıl bir şey bundan 3 tane daha yaparım ben diye bir şuur kapanmasını yaşadığımı hatırlıyorum… Hayatımda gördüğüm en güzel şeydi ve ben resmen ona aşık olmuştum… Şimdi bakınca koca bir yanak doğurmuşum diyorum 😂 Ama Defne doğmadan 5 dk önce gözlerimi bir papatya tarlasında açtığımı güneşin parıl parıl olduğunu ellerimle yeşil çimenlere ve papatyalara dokunduğumu sonra bir anda “ulan bunda bir terslik var ben az önce doğuruyordum burada olmamam lazım” derken kendime geldiğimi ve doktorun bana avaz avaz bağırdığını çok adrenalini yüksek bir an yaşayıp o azarı yiyince o son nefesle doğurduğunu hatırlıyorum 😅 Erkeklerin askerlik anıları kadınların doğum anıları derler ama bence erkeklerin de doğum anıları askerlik anıları döver seviyede artık…

Sonrası ilk ten tene temas, ilk emzirme, ilk parmağımı tutuş, ilk fotoğrafçıyı hangi akla hizmet iptal ettim pişmanlığı 🙈

Sonrası yine kopuk… Defne’yi alıp giydirmişler beni de azıcık uyutmuşlar, sonra ayrılırken yine hayal meyal… Herkes Defne’nin başında tabii ki 🤗

Sonra odaya geçtik… Ben leyla o nasıl bir mutluluk ve hafifleme hissi.. Bundan sonrası kavuşma anı bir kez daha 😍

Ben gerçekten çok şanslıydım.. Emzirmede hiç sorun yaşamadım… Sevdiklerim yanımdaydı covid yoktu, oda süslenmiş, sevdiklerimiz yanımıza ziyarete gelebilmişti… Ama biraz fazla kalabalıktı hastane.

Ayılmaya ve yorgunluğumu hissetmeye başlayınca hemşireler geldi “hadi bakalım kalkıyoruz” herkes beni izliyor tabii ki ☺️Sanırım 4 doğuma bedel insan vardı kapıda. İnsan böyle zamanlarda yakınlarını arar yanında. Bana da çok iyi geldi ama bir taraftan da o kadar insanın orada olması bir gerilim yaratıyor tabii ufaktan… Anneanneler hem heyecanlı hem tedirgin. İkisi birden gözümün içine bakıyor nasılım acaba diye kaygılı kaygılı… Onları üzmemek için de kuyruğu dik tutmaya çalışıyorum bir yandan 😬 Benim kuyruk hep dik olmalı zaten kendime ağırlık olarak doğmuşum dünyaya 😂

Hemşirelerle kalkınca fazla geldi o an tuvalete girdiğimizde kimseye gidin diyemem diye fısıldayıvermişim kulaklarına 🤷🏼‍♀️🧡 Onlar beni anladı bir baktım herkes evine bir dahaki kavuşma anına kadar 🙏🏻

Böyle zamanlarda sevdiklerinin sevgisi çok güzel ama o an öğrendiklerin ve ezberlediklerin yorgunluğunu yaşayamamana neden olabiliyor galiba… En azından bende öyle oldu…

Zaten sonrası yine yine kopuk kopuk… Bazı gelenleri hatırlamamam bazı gelmeyenleri geldi zannetmem falan 😂 sonradan liste yaptık neyseki…

Kardeşim Burcu soruyor nasıldı doğum diye Emre ile birbirimize bakıp bu konuda konuşmak istemiyoruz dedik…

Ve inanmayacaksınız belki ama doğum esnası ve sonrasında ben galiba beceremedim hissi bir süre yerleşti içime… Ve ne zaman geçti biliyor musun Emre’nin anneannesi bana kendi köy yerindeki aşırı pozitif(!) doğum hikayesini anlattığında geçti…

Bu baskı neden diye baya sorguladım… Niye her şeyi şova ve yarışa dönüştürmek ve bunu bir başarısızlık ya da başarı hikayesine çevirmek zorunda olduğumuzu sorguladım… Kendimi sorguladım yaşadığım hislerin nereden geldiğini… Ve dedim ki eninde sonunda bu mükemmelin tam zıttı olan hikayenin de şahane bir kavuşma hikayesi olduğunu yazacağıma söz verdim…

Ama öyle ama böyle 4 yıl sizin de bildiğiniz üzere Denizli’de su gibi aktı geçti… Başka odak noktalarında olduğum için bir türlü yazamıyorum ama şimdi bir kez daha doğumhaneye girecek olan kendim endişelerle boğuşurken bunu önce kendim için yazmak zorundaydım… Kendine borçlu olmak… Sonra da diğer hemcinslerime borçluyum…

Doğum travmatik bir şey… O kadar travmatikki içeriye giren kadın içeride bebekle(rle) birlikte bir de anne dünyaya getiriyor ve kendini o doğumhanenin bir yerinde bırakıp çıkıyor içeriden… ozamana kadar yaşayan benlik çok sonra tekrar ortaya çıkmaya çalışıyor ve bir barış imzalanıyor kadının içinde eve gelen kimlikler arasında… Ve her dünyaya gelen canlı ile o canlının ihtiyacı olan bir kişi daha dünyaya geliyor… Dolayısıyla pozitif doğum diye bir şey yok… Dönüştürücü, zor, değişken, aşırı adrenalinli, aşırı mutluluk içeren, aşırı aşk yaşadığın bir şey… Ve olduğu haliyle mükemmellikten uzak ama bir okadar mükemmel ve tam 🧡

Kendime doğum öncesi hediyem de bu yazı oldu böylece 🥰

Dilerim okuyan herkese de şifalı gelir….

Doğumdan 2 Yıl Sonra Pozitif (!) Doğum Hikayemiz

Bu yazıyı yazmışım ama bir türlü sonlandıramamış ve paylaşma fırsatı bulamamışım :) Doğumdan iki yıl sonra yazdığım ama anca 6. yılında tamamalayacağım “pozitif” doğum hikayemin ilk bölümü de bu sabaha karşı yayında :) Devamını da az sonra yazıp herhalde bir 4 yıl sonra paylaşacağım 😂


4 yıl önce 2018de yazılmış olan bölüm 1:

Defne'ye hamileyken instagramda ve sosyal medyada hep doğumhanede çekilmiş pembe pembe fotoğraflar, pozitif doğum hikayeleri, muhteşem videolar, "epiduralle normal doğum yaptım şekerim, bacaklarımı bile hissetmiyordum doğumhaneye giderken" şeklinde  cümleleri algılıyordum. Normal doğum şöyle şahane, böyle eşsiz, şöyle güzel gibi paylaşımlara bakıyordum hep. Bebek için de anne için de en sağlıklısı normal doğumdu ve tabii ki benim bebeğim de en iyisi neyse onu hak ediyordu. Zaten şahsen karnımın bıçakla kesilmesindense normal doğum yapmayı bin kez tercih ederdim.





Doğumhaneden çıkarken ise bir tek Fatma Teyzemin bana bakıp "Çocuğum ne derdin var, neden mis gibi sezaryen varken normal doğum çilesini çekeceksin, delirdin mi?" diye sorması kalmıştı aklımda.

Hakikaten bir insan böyle bir şeye nasıl pozitif diyebilirdi ki?

Sancı çekerken "Hani pozitif doğum hikayesi? Nerede? Bu ağrıdan sonra bir insan nasıl pozitif bir şeyden bahsedebilir ki?" diye düşündüğümü de hatırlıyorum.

Doğum sancılarım sabaha doğru başlamıştı. Zaten doktor da o gün gittiğimiz kontrolde gelebilir her an demişti. Tamam sancılar da düzenliydi. Emre'yi zaten gece boyunca kaldırıp dakika tutturup durdum. Hastaneye gittik Emre ile. Sonra benim sancılar sıklaştı, ağrım arttıkça sesim azaldı, konuşmaya mecalim yok, hemşire gelince sordum "Sancı şiddeti gösterge de kaç olunca doğum başlıyor" "İşte 300lerde falan" "Nee şaka yapıyorsunuz değil mi? Şurada 90 yazıyor ve ben şu an sancıdan ölmek üzereyim" dedim. Hemşire bana baktı "Hiç öyle gözükmüyorsunuz baya sakinsiniz" "Tamam işte sorun da o. Ben hayatımda hiç bu kadar sakin olmamıştım, şu an konuşamıyorum bile acımı siz düşünün, vazgeçtim eşime sorun!" Emre "Evet hiç bukadar sessiz görmemiştim onu" dedi Hemşire küçük bir kahkaha attı ve çıktı.

Sonra benim sancılar azalmaya başladı. KORKUDAN doğurmaktan vazgeçtim çünkü. Vallahi hani başarabilsem tutar doğurmazdım o andan sonra. Neyse doktorum geldi dedi ki hani sancılar "Gayet iyi gidiyordu bir anda kesildi" dedi hemşire.

İç sesim; korkmuş olabilir miyim acaba? Dış ses: Ben epidural istiyorum.

Tamam dedi doktorum yapın epidural ama o arada bir şeyler daha dedi ben duymadım meğersem test doz yapıp bırakın demiş. Test doz ne biliyor musunuz? Yarım saat sonra falan hiçbir etkisi kalmıyor. Sancılarda gitti doğumda yarım kaldı hadi bakalım verdiler mi epidurale de güvenip suni sancıyı.

Ama epidurali aldım canlandım bıcır bıcır konuşuyorum, yürüyorum, ara ara sancı geliyor hissediyorum ama bir şekilde atlatıyorum işte.

Emre gitti bir şeyler yemeğe teyzemle kardeşim yanımda. Muhabbetler kakara kikiler, bu arada stresten doğum fotoğrafçısını da iptal etmiştim sonra çok pişman oldum ama neyse.

Neyse yattığımız katta bir baştan bir başa yürüyüp duruyorum sancı aralığı da 4 köşede 1, 3 köşede 1, 2 köşede 1 diye azaldı iyice.

Siz gidin de Emre gelsin birazcık dedim teyzemlere.





İyi ki de öyle demişim. Çünkü sonra her şey biranda oldu :) Doktor kontrole geldi beni yatırdılar hastaneye. En son çatı muayenesinde "Ben niye yattım ki bu yatağa? Etmeseydi muayene. Nasıl kalkacağım şimdi?" diye geçirdim aklımdan, "Doğum başladı hadi gidiyoruz" dedi ben bir yandan çılgın sancıyla kıvranıyorum öbür taraftan "Ya nasıl geçeceğim o sedyeye?" diye kara kara düşünüyorum. Ah o Pozitif(!) Doğum Hikayeleri bunlar hep sizin suçunuz.

Hani epidural aldıktan sonra bacaklarını bile hissetmeden normal doğum yapan insanlar neredesiniz? Neden o insan ben değilim falan diye çılgın düşünceler var kafamda hatırlıyorum.

Ama doğumhaneye nasıl girdiğimizi hatırlamıyorum.

Emre yanımdaydı bütün o doğum esnasında hatırlıyorum. Ben hangi bölümde kendi yanımdaydım ne zaman değildim hatırlamıyorum.

Devamı yarın 🤗 yani ikinci yazıda…

08 Ocak 2022

2021'den 2022'ye Geçerken






2021'e başlarken kendim için inanılmaz bir ruh hali içindeydim...

Sanki çok istediğim ama neden istediğimi bilmediğim bir oyuncak bana verilmesi gerekirken başkasına verilmiş gibi bir hissin ucundan dönmüş, elimdeki olan her şeye bardağın dolu tarafını görmek ve elimdeki mevcut durumun kabulüyle başladığım bir yıl olmuştu...

Kendi kendime "Hayat sana un ve şeker yerine un ve tuz verdiyse kek yapamıyorum diye ağlamaktansa poğaça yap" demiş ve evrenden gelen mesajlara odaklanmıştım...

Durun, daha popüler bir ifadem var!

 "Akışta Kalmaya Odaklanmıştım..."


2021 yılı tam olarak böyle geçti...

Akışta kalmanın ve kendi halimden memnun olmanın dibine kadar tadını çıkartmakla geçirdiğim günlerim oldu...

Hayat bana birlikte üretmekten keyif aldığım, çok öğrendiğim, bildiklerimin ve kendimin değerini fark ettiğim çalışma ortamları sundu...

Bazı günler uyumadım, hafta sonu yasaklarına teşekkür ettiğim bir dönem geçirmiş oldum bu sayede...

Bazen ebeveynlikten ve eşlikten mola istemek zorunda kaldım... Bazen vicdan yaptım... Çoğunlukla şükrettim... Bazen evde çıkan yaygaradan bunaldım, bazen yaygaranın sevgi depolarının boşalmasından kaynaklandığını fark edip onlara özel depo doldurucu anlar yarattım... Bazen kaygılandım, yoruldum, bunaldım, her şeyi bırakıp gitmek istedim... Sonra bu halimin de normal olduğunu kabullenip 2 gün dinlenip kaldığım yerden devam ettim... Bazen bunalsam da Scarlet O'hara moduna bürünüp "Bunu yarın düşünürüm diyip geri plana atıp devam ettim... Ama bir şekilde her türlü devam ettim...

Manevi olarak karşılığını da aldım... 

Klasik yılı kapatma ve yeni yılı karşılama mesaisi vardı aklımın bir köşesinde...
Bir tek onu yapamadım.. Bugün ayın 8i ben yine bu yazının başında sağını solunu toparlamaya çalışıyorum ama 15 gün öncesinden, 8 gün öncesinden hatta 3 gün öncesinden bile daha iyiyim galiba...

Hayattan memnun olup olmamamız tamamen beklentilerimizle ilgili gibi geliyor çoğu zaman...

Ben de son bir haftadır yaşadığım bazı duygu durumlarının değişikliğine, yani kendi içime özüme döndüm ve yaşadığım hislerin gerçekte yaşadıklarımla mı yoksa benim algımla mı ilgili olduğuna odaklanmaya başladım... 

Son yıllarda olanı biteni, geleni gideni olduğu gibi kabul etmek ve bardağı dolu tarafından görmek konusunda pratik yapmaya çalışıyorum... Bu pratiklerde artık işe yaramaya başladı sanırım... 

35!

2021 yılına veda edemememin bir kaç sebebi var... 

Bir kere 2021 yılı benim için o kadar özel ve güzeldi ki vedalaşmak istemedim... 

Bir an için sanki daha iyisini yapamam, bu eforu bir kez daha başaramam gibi hissettim bir süre... 

Neyse ki kısa sürdü :) 

Birincisi daha iyisini yapmak zorunda olmadığımı kabul ettim, yapacaklarımın yaptıklarımla neden kıyaslanması gerektiğini de sordum kendime... 

İkincisi yapmak istersem yapabileceğimi de söyledim kendime...

Üçüncüsü de gerçekten odağımın bu mu olması gerektiğini belki de hayatın bana bambaşka bir yol çizeceğini ve bu hisle gidersem güzellikleri göremeyebileceğimi de söyledim kendime...

Son sebebim de çok sevdiğim Cahit Sıtkı Tarancı'nın o meşhur dizeleri "Yaş 35! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün." 

Ben ki 19uyla vedalaşırken göz açıp kapayıncaya kadar gelecek 50li yılları öngörmüş ve bir kere de depresyonuna girmiş insanım :) 

Korkmuyorum yaş almaktan ama yine de 35'in de farklı bir hissi var işte... 

Enerjik, üretken, ayakları yere basan, bedenin hala dinç olduğu ve ruhunla uyumlu olduğu 30'lu yılların ortası olduğu için belki de...

35. yaşımı kutlayacağım 2022 bir ürpertti galiba ondan da "peki şimdi ne yapmalı hissi" geldi... 

30'lu yaşların ilk yarısı çok dönüştürücüydü, hem yerden yere vurdu, hem şifalandırdı, hem büyüttü, hem de zaten güçlü olan ruhumu daha da güçlendirdi... Tüm bunlarla birlikte de vedalaşmak zor geldi... 

Ama 14 Ocak'a bir hafta kala ve 2022'deki ilk bir haftanın sonunda hazırım kendimi, 35. yaşımı ve yeni yılı kucaklamaya... 

Yeniden anne olacağım ve Efsun'la birlikte Defne ve Efsun'un annesi olarak yeniden dünyaya geleceğim 35. yaşımı da tüm güzellikleri, tüm zorlukları, tüm sınavları, tüm başarıları, tüm göz yaşları, tüm kahkahaları ile kabul ediyorum... 

Çünkü 30'lu yaşlarımın ilk yarısında öğrendim ki hayat benim yüklediğim anlamlar kadar... Neye değer vereceğim, neyle mutlu olacağım hepsi benim bakış açımla ilgili...

Mutluluk denilen şey kazandığım parayla, sahip olduğum evle/arabayla, çocuğumun başarısıyla, oturduğum koltukla, sahip olduğum işle, etrafımdaki insanların benden ne kadar memnun olduğu, ne kadar ilgi gördüğüm ne kadar sevgi gördüğümle ilgili değil... 

Önce mutlu olmayı istemekle alakalı, sonra baş edemeyeceğin kadar büyük bir derdin olmamasıyla alakalı... Geçtiğin sınav ne kadar zorsa içindeki mutluluğu bulmak o kadar zor oluyor çünkü... En sonda da kendini sevmekle ve şefkatle sarmakla alakalı...

Bu nedenle bir kez daha sağlıkla, sevdiklerimin acısıyla sınanmadığım, çaresiz dertlerle baş etmek zorunda kalmadığım bir yaş diliyorum kendime ve sevdiğim herkese bu sene de...

Onun dışında acısıyla, tatlısıyla kabul ediyorum yeni gelen yılı...

Hoşgeldin 2022! İyi ki bir yıl daha yaşadım...