Hamileliğin son döneminde Defne'nin bebek ihtiyaçlarını ve
evde nasıl değişiklikler yapmamız gerektiğine dair listeler araştırmaya
başlamıştım.
"Bebek alışveriş listesi" ,
"Bebek odası hazırlıkları" diye bir araştırmaya başlıyorsunuz
"Doğum odası süsleme", "Hastane odası süsleme", "Doğum fotoğrafçısı", "Hamilelik Çekimleri" konularından çıkıyorsunuz
Aman Tanrım! O nasıl listelerdi öyle? Bilmem kaç bin liralık yatak odaları, ne
işe yaradığını bilmediğim yastık çeşitleri, 2 ay sadece onun için çalışmam
gereken bebek arabaları, çeşit çeşit hangi birinin ne artısı olduğunu
bilmediğim ve çocuk gelmeden önce de anlayamayacağım süt sağma aletleri, numara
bezler, kaçar tane almam gerektiğini anlamadığım bebek kıyafetleri...
O listeleri görünce hem strese girdim, hem Emre'yi deli dehşet strese* soktum,
hem de kendimi o an hepsini birden bir kere alamayacağımı anlayınca aşırı
yetersiz hissettim.
* STRES: Evliliklerin huzurlu ve mutlu olması için
eşlerin aynı anda girmesi sonra eşlerden birinin önce kendi sakinleşip sonra
diğerini telkin etmesiyle sonuçlanması gereken duygu durum değişikliği
Bu kadınlar ne kadar maaş alıyordu?
Az mı maaş alıyorum acaba?
Nee? Çalışmıyorlar mıydı?
Biz mi fakirdik?
Bu eşyaların hepsi gerçekten aynı anda lazım mıydı?
Biz bunların hepsini tamamlayabilecek miydik?
Çocuğuma xxx marka çöp kovası bile alamayacak mıydım?(!)
Bakmayın böyle yazdığıma birçoğunu gülerek atlattık sonunda. Zaten Defne'yi
kucağıma aldıktan sonra bunların hiçbir önemi kalmadı.
Bir anda konu ona ne giydireceğimden çok "ben bu
küçük şeyi nasıl hayatta tutacağım?" dehşetine dönüştü. Ve söz konusu bu
durum bizim aile içinde yaşandığında her trajik olay gibi bu da bir komedi tadında yaşandı. Gerçekten bizim evde her cinayet sahnesi bir sit com bir kara mizah
tadında yaşanır her daim :)
Siz de araştırma sürecindeyseniz birçok web sitesi ve
birçok blogger ve blogger bile olmayan pembe instagram anneleri size, neye
ihtiyacınız olacağını, kullanacağınız malzemeleri, markaları, 3598476 tane
kıyafeti, belki bir kere bile takamayacağınız ederinin 10 katı paraya satılan
saç bantlarını, papyonları, şapkaları, fularları, hiç kullanışlı olmadığı için
alıp bir kenara kaldıracağınız elektronik eşyaları, çok daha az maliyetle sahip
olabileceğiniz seçenekler varken sanki en pahalısını almazsanız olmayacakmış gibi
türlü türlü markaları anlatıp duruyorlar.
Biraz da talep var bu konuya galiba. Yani anneler de
ısrarla soruyorlar (mı?) gerçekten. Ya da böyle bir algı yönetmesi mi
yapılıyor? Anlamıyorum, anlamak da istemiyorum sanırım.
<<"Nereden aldınız? Kıyafetinizin markası
ne?" diye çok sordunuz hemen ekranı kaydırın Zara'nın sitesine gidin.
>>
Seviyorum sizi instagramın kızları, yalan yok. Faydalı
şeyler de buluyorum birçoğunuzdan ama yani fazlası da insan da fenalık hissi ve
böyle bir göz devirme hissi yaratıyor gerçekten.
Ayrıca ben bu işin tamamen göbeğinde olduğum ve
kadınlık ve annelik üzerine(!) yazdığım için bu konuyu eleştirme hakkımı sonuna
kadar kullanabilirim.
Ben eleştirebilirim
ama bu işin tamamen dışında olan insanlara da asla laf ettirmem. Sosyal medya
kullanmayan, anne baba olmayan, anne baba olmadığı halde instagram kullanıp,
bebeklerimizi paylaşmamıza laf eden insanlarınsa bu konuda benim yanımdayken
hiiiiçççç laf etmeye kalkmamalarını ayrıca tavsiye ederim.
Neyse şu markaya takık bugün ne giydirmiş diye sorup duran insanlara geri
dönelim
"Ne alakası var?" demek istiyorum.
Ne alakası var?
O daracık elbiseler, leopar desenli taytlar, külotlu çoraplar, bebeklerin
kafalarından büyük saç bantları, ya da türlü türlü papyonlu erkek kostümleri.
İçlerinde hareket bile edemeyecekleri ayakkabılar, patikler.
Önce daracık kıyafetlerin, sonra da filtrelerin
arkasına gömülmüş bebekler.
Ve parklarda gördüğüm çaresizce "benim çocuğum
böyle poz vermiyor, çocuğum gülsene."
diye diye çocuğa bir türlü rahat vermeyip sürekli kamera arkasında yaşayan anneler.
Diyeceksiniz ki "Sen sanki farklı mısın?" Valla ben de Defne'nin bol miktarda fotoğrafını çekiyorum yalan yok ama Defne'ye daha sadece bir kere "Şu duvarın önünde durup bana poz verir misin?" dedim. O da beni dinledi. Ben onu koşarken tost yerken, Stark'ın kuyruğuna basarken fotoğraflamayı seviyorum. Ailece çekildiğimiz fotoğraflarda da genelde kamerayı kurup 10 tane arka arkaya çekim yapıp en doğru düzgün olanı da paylaşıyorum.
O nedenle başka biri o fotoğrafı çekmiyorsa hepimizin aynı anda kameraya baktığı fotoğraf bulmak zor oluyor genelde.
Anne olmadan önce çok sevimli buluyordum bu süslenmiş
püslenmiş çocukları ve fotoğrafları. Defne doğduktan sonra ise algım değişti.
Onun o pofidik kıyafetlerle, külotlu çoraplarla, o kocaman saç bantlarıyla
rahat olmadığını hissettikçe de seçimlerimi değiştirdim. Bebekler ilk zamanlar
olmasa da özellikle 4. aydan sonra rahat hareket etmek istiyor, esneklik
istiyor.
Bir de bu alma işinin bir sonu yok.
Neye
ihtiyacınız yok:
HAMİLELİKTE
Tonlarca para harcamanız gerektiğini söyledikleri
kremler var ya.
İşte onlara hiç gerek yok.
Çatlakların bir tarafı genetik bir
tarafı kiloyla alakalı bir şey eğer normal kilonuzun çok üstüne çıkmaz
ailenizde de çatlak göbekler yoksa çatlak falan olmaz. Olursa da içinizden yeni bir insan çıkartıyorsunuz olsun o kadar dert etmeyin.
İlla bir şey sürecekseniz en temizi bebe yağı, bio-oil
almıştım ben tavsiyeyle sonuç çatlayacak yerler zaten 10 kilonun üstüne çıkınca
çatladı :)
Üzülmeyin, strese girmeyin, sağlıklı olan beslenme
şeklini uygulayın. Tamam bitti gitti işte.
HASTANE ÇANTASINDA
3 çeşit takım farklı renkli geceliğe ihtiyacınız yok
mesela. Hiçbir sorun yaşamadan çocuğunuz sağlıklı siz sağlıklı maksimum 2 günde
çıkacaksınız hastaneden kısmetse. 1 sabahlık 1 gecelik 1 alt üst pijama takımı
yeter de artar. Tek önemli olan emzirmeye uygun olsun.
Bebek için de 6 set falan değil 1 set alın 2 tane de
yedekli olsun diyorsanız kendiliğinden eldivenli patikli olan zıbın alın. Çoğu hastane doğum anında kendi takımını giydiriyor artık.
Makyaj malzemesi sokmayın bile yanınıza. Bebeğiniz çok
hassas, ten tene temas çok önemli ve sizin temiz anne kokulu cildiniz. Diğer
her şey o büyülü ana kimyasal sokmak demek.
HASTANE ODASINDA
Azalarak şu oda süsleme işinin bitmesini ve hatta yok
olmasını istiyorum gerçekten.
Doğum kutlanmalı, kesinlikle katılıyorum. Ama o helyum
balonları dolduruyorlar odalara, hastane yetkilileri nasıl onay veriyor hiç
bilmiyorum. Ezkaza patlaması ciddi yaralanmalara
sebep olabilir.
O masalar, ikramlar, yaldızlı yaldızlı cicili süsler
sizce de fazla meşakkatli değil mi? Yani bir tek benim mi üstüme geliyor bu
konu?
Doğum çok özel bir an, çok heyecanlı bir taraftan da
çok yorucu ve çok bilinmezliklerle dolu.
Doğumhaneye tek beden girip 2 ayrı beden çıkıyorsunuz
ama daha da kritik olanı tanımadığınız 2 kişi oluyor yanınızda. Hem bebeğinize,
hem de anne olan kendinize yabancısınız aslında o noktada. Hastane odasına
döndüğümde hem ağzım kulaklarımdaydı, hem sevdiklerimin orada olmasından çok
memnun oldum ama bir taraftan da çok fazla geldi o kalabalık, o zaten hem
masraflı hem uğraştırıcı bulduğum ama annem, teyzem ve kardeşim hevesle en ince
ayrıntısına kadar düşünüp el emeği hazırladığı süsler.
Hemşirelerden biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var
dediğimi hatırlıyorum. Sonra tüm odayı boşaltmışlardı.
En çok bebeğinizle baş başa kalmanız gerektiği zamanda
herkes yanınızda oluyor, asıl insanlara ihtiyacınız olduğu noktada da kimseyi
bulamamak biraz fazla geliyor ruhen.
İstanbul'da annelik zor zanaat.
EVDE
İlk 6 ay ayrı bir odaya ihtiyacı yok. Bir iki çekmece biraz kıyafetlerini asabileceğiniz bir alan ve yatağınızın yanına bir park yatak yeterli olacaktır.
Tek önemli konu YATARAK BESLEMEMEK. Yani onunla beslenme/emzirme seanslarını oturarak geçirebileceğiniz bir koltuk, yanında bir sehpa, sehpanın üstünde küçük bir ışık, bir şişe su, emzirme yastığı ve uzun süren gecelerde ayaklarınızı uzatabileceğiniz bir puf.
Evde yoksa almayın, kendinize evde olan eşyalarla bir
alan hazırlayın. Paranız cebinizde kalsın ya da ekstra almayı düşündüğünüz ama
vazgeçtiğiniz her şeyin parasını kenara koyun bebek doğduktan sonra aklınıza
gelmeyen araştırdıkça öğrendiğiniz bir sürü masraf kapısı çıkacak.
Sakin bir ortam falan da gerekmiyor. Ben mesela
gürültüden rahatsız olup uykusu bölünmesin diye ilk zamanlar o uyurken yanında
bangır bangır müzik açıyordum. Metallica, Rammstein, Nirvana falan bile
dinledi. Siz bunları açmayın Ankara'nın bağları açın isterseniz canınız ne
istiyorsa.
Ben bunu Defne Stark havlarsa korkup uyanmasın diye
yaptım ama her türlü gürültüde işimize yaradı.
Altın kuralımız şu, neye alışırsa onu ister, gürültüye
alışırsa zar zor uyuttuğunuz bebe kapıyı çalan kargocu yüzünden 3 saniye sonra
uyanmaz.
Hatta sadece çalan kapı da değil, misafir olduğunda
açık olan televizyon, muhabbetler şu an onu rahatsız etmiyor. Uyumadığı zaman
uyumayacaktır ama uyuduğunda da gürültüden uyanmayacaktır en azından
alışırsa.
ODASINDA
Beşiği ayrı, karyolası ayrı, dolabı ayrı çekmeceleri
ayrı mobilya setlerine, "olmazsa olmaz" Montessori yataklarına cıvıl
cıvıl yatak yanı örtülerine, yatak yanı bilmem nelerine, yorganlara asla
ihtiyacınız yok.
Bir kere bebeğiniz o beşiklerde maksimum 3 ay
yatabilir ki bu sürede bebek arabasını yatırıp başucunuzda bile uyutabilirsiniz
o beşikler kadar rahat olacaktır emin olun ne bir eksik ne bir fazla.
Montessori diyor ki basit bir sedir yeterli. Her yerde
şu çatılı evleri görüyorum. Hiç üşenmedim oturdum araştırdım nedir bunun
mantığı diye. Hoş görünüyor da o kadar yani. Normalde yatağa para bile
harcamamanız gerekiyor Montessori felsefesinde. Her şeyi illa abartıyoruz.
Koçtaştan, internetten herhangi bir yerden 17 çıtayla halledebileceğiniz şey
için 750-10000 lira arasında falan mı harcayacaksınız?
Sonra da çocuk bütün gece kalkıp yanınızda
yatacak 😆
Krize gireceksiniz :)
Montessori felsefesini biz birçok alanda
benimsedik.
Ama bu insan doğası ve her insanın ayrı ihtiyaçları
var. Emme Bağımlısı, kolik bir bebekti Defne ve uyumadan yaşayabilirdi ki 9 ay
geceleri uyumadan yaşadık. Şimdi ben bu uyumayan çocuğu nasıl Montessori
yatağında yatırayım, emzik vermeden durayım.
Bir sürü felsefe var illa birini alıp mekanik bir
şekilde motomot uygulamaktansa biz bizim de uygulayabileceğimiz ve daha da
önemlisi Defne'nin yapısına uyan farklı farklı felsefeleri bir karışım haline
getirip kendi düzenimizi kurduk. İşte tam olarak bu bütüncül yaklaşım nedeniyle
Defne 1 yaşına 1 ay kala kendiliğinden yürüdü, kendi kendine çatal kaşık
kullanmayı öğrendi, erkenden konuştu derdini anlattı, kıyafetlerini giymeye
başladı.
Çünkü biz ona bir şey öğretmeye ya da onu bir şeye
zorlamaya çalışmadık. Onu kendi haline bıraktık o da kendi kendine çözdü her
şeyi.
YATAĞINDA
Çok pahalı bir dönence almanıza gerek yok dikkatini
çekecek renkte basit bir tane siz bile yapabilirsiniz. Park yatak alacaksanız,
alırken dönencesi olan bir tane seçebilirsiniz. O da bebeğinizi oyalayacaktır.
Yaşına
uygun uyku tulumları, ince battaniyeyle bebeğinizi örtmeyi tercih edin. Üşür bu çocuk diyenleri dikkate almayın.
Ani bebek ölümü riskinden dolayı yatağında yorgan
yastık bulundurmayın 1 yaşına kadar. 1 yaşından sonra da yorgana gerek yok
aslında, terleyip üşümesindense gece hiç terlemeden ve üstü bir kapalı bir açık
olmadan uyuması daha sağlıklı.
Reflü yastığı almak yerine bebeğin minderinin altına
havlu koyarak yatağı biraz yükseltirseniz kusmaları azaltabilirsiniz.
Kullanacaksanız bile kullanımını kısıtlayın. Çünkü
bebek o yastıkların arasında hareket edemediği için aslında yavaş yavaş
öğrenmesi gereken dönme, başını kaldırma vücudunu yerden kaldırma gibi refleks
becerileri elde etmede sıkıntı yaşayabiliyor. Bebek ne kadar özgür olursa o
kadar rahat öğreniyor.
Yan yatması için ilk zamanlar bebeğinizin sırtına
küçük bir yastık sıkıştırmanız yeterli olacaktır. Dönmeye başladığında
yatağındaki her şeyi kaldırın.
BANYODA
Küvet ayağı denen o sevimsiz ve sağlam gözükmeyen tele
net ihtiyacınız yok.
Bebeği yıkamak ilk zamanlar tam bir seremoni. Biz
salondaki yemek masasının üzerine hazırlıyorduk tüm ekipmanı. Alt değiştirme
minderi, bebeği kurulamak için müslin örtü, havlusu, tarağı, küvetini geniş
yemek masasının üstüne rahat rahat yayıyorduk. Işığı biraz azaltıp, biraz da
müzik açıp anne ve baba olarak seremoniyi başlatıyorduk. Göbeği düştükten sonra
ilk bir ay aksatsak bile sonrasında fark ettik ki böyle yaptığımızda gece daha
rahat ve daha uzun uyuyor biz de bunu devamlı bir ritüel haline getirdik.
Şampuanı seçerken bebeğin hassas cildine uygun bir
marka seçmeyi tercih etmeniz iyi olur. Mustela ya da Bioderma gibi eczanelerde
de satılan şampuanları tercih edebilirsiniz 1 kere vereceksiniz o parayı çok
uzun süre kullanacaksınız çünkü ilk 6 ay haftada 1 belki 2 kez şampuanlamak
yeterli olacaktır. 6 aydan sonra blw yapacaksanız baya üst baş batıyor o zaman
şampuan kullanımı artıyor yine de gün de bir ve çok az kullanılıyor.
Küvet ilk zamanlar iyi oluyor ama ben mesela Defne'yi
3 haftalık falandı muslukta yıkamaya başladım, sonra da duşa girerken ben veya
babası yıkadı uzunca bir süre, şimdi de normal banyoya kendi giriyor öyle
yıkıyoruz.
MUTFAKTA
Sterilazatör bana hediye gelmişti 1 kez kullandım. Şu
an depoda duruyor.
Sterilizatör yerine gayet 5 dk kaynatmayla da
mikroplardan arındırabilirsiniz emzikleri ve pompanızı ve biberonlarınızı.
Özellikle emzik çok sık yere düşen bir şey olduğu için mutlaka yedekli gitmekte
fayda var. Ama kaynar su dolu bardakta bile 5 dakika tutsanız yetiyor inanın.
Bebeğinizin bağışıklığını güçlendirmek için dışardan alacağı bakterilere de
ihtiyacı var unutmayın.
Sterilizatör hem çok pahalı bir ürün hem de hiç pratik
değil ve yer kaplıyor. İnsan kısa zamanda kullanmayı bırakıyor verilen o büyük
paralar çöp oluyor.
Biberon ısıtıcısı da aynı şekilde bize hediye geldi
bir kere kullanmadık kendisini.
6. aydan sonra ek gıda sürecine girdiğinizde siz siz olun IKEA mama sandalyesinden şaşmayın.
Hem pratik, hem uygun fiyatlı, hem güvenilir, hem de az yer kaplıyor, hafif ve her yere taşınıyor.
"Rahat olsun, sırtı yatsın hem çocuklar mama sandalyesinde uyuyor" gibi tavsiyeler verdiklerinde de " neden çocuk mama sandalyesinde uyuyacağı kadar uzun süre orada oturuyor. Mamayı yesin insin oradan" diye cevap verebilirsiniz :)
BEBEK
ARABASI
Bakın en önemli konu bu. Hani şu bütün internet sitelerinde
olan XXX marka bebek arabaları var ya. Tamam bildiniz. Şimdi onu unutun.
Eğer bebek arabasına özellikle ilk bir yıl aynı
zamanda oto koltuğu olarak da kullanacağınız ana kucağı takılmıyorsa, ana
kucağını bebekle birlikteyken tek elle bebek arabasından çıkaramıyorsanız, tek
elinizde ana kucağı varken öbür elinizle bebek arabasının geri kalan parçasını
kapatamıyor ya da taşıyamıyorsanız lütfen bebek arabanızı seçerken onu
seçmeyin.
Eğer kullanışlı bir bebek arabası istiyorsanız
1- Hafif olmalı (en hafif olmasına gerek yok
taşıyabileceğiniz gibi olsa yeter)
2- Tek elle açıp kapanabiliyor olmalı
3- Mümkünse öne ve arkaya dönebiliyor olmalı (Eğer
bizimki gibi 360 derece dönüyorsa şahane)
4- Güvenli olmalı
5-Çok pahalı olmamalı (Ucuzcu da olmayın bu konuda
astarı yüzünden pahalıya gelmesin sonra daha ikinci denemede açma kapanma
düğmesi takılır boşa para vermiş olursunuz)
"Bebekle birlikte pratik şekilde dışarı çıkayım hiç bebek
arabasını yanıma almayayım, zaten toplu taşıma kullanıyorum" diyorsanız
ben kendim kanguruyu çok severek adeta bir organımmış gibi kullandım ve çok
rahat ettim. Hem evde hem dışarıda hem de 0-3 ay aparatıyla birlikte, yaz kış
demeden kullandım kanguruyu.
Bunu da araştırırken Momfort Baby'e denk geldim çok pahalı olan internet bağlantısı adlarıyla da anılan kanguruya çok benziyordu
fakat çok daha uygun fiyatlıydı. Bir de arkadaşlarımda Neko'yu görüyorum ona da
bakabilirsiniz. Bu ikisi de Türkiye'deki girişimci annelerin ürünleri. 18 aya
kadar kullandım, hatta hala arabada ya da toplu taşımada eğer oto koltuğu
seçeneği yoksa Defne'yi bağlayıp geziyorum.
Aklıma gelenler şimdilik bunlar...
Bu aşamayı çoktan geçip anneliğin ilk bir senesini geçirenler, çok para
verip kullanmadığınız ürünler varsa nedeniyle birlikte yorum kısmına yazar
mısınız?
Bizden sonra anne olacaklara bir faydamız dokunsun bari :)