Aradığınız Neydi?

29 Eylül 2017

Küçük Kitap Kurtları için Acilen Türkçe'ye Çevrilmesi Gereken 10 Kitap(1-4 Yaş)

Bu ara Defne'nin kitaplara olan ilgisi arttı, e dolayısıyla bizimki de :)

Aşağıdaki kitaplar pinterest ve yabancı bloglarda sürekli karşıma çıkan ve henüz Türkçe çevirisi olmayan kitaplar.

The Pout-Pout Fish - Deborah Diesen

Mutsuz bir balık hikayenin baş kahramanıymış. 
Kitapta mutsuzluğun kötü bir şey olup olmadığı da dahil olmak üzere bir çok kişisel farklılık sorgulaması yer alıyormuş. Ben okuyanların yalancısıyım.

Sizce herkes mutlu olmak zorunda mı?




What I Like About Me?

Kişinin kendini sevmesi çok önemli. 
Etrafımızda gördüğümüz etrafına huzursuzluk saçan yetişkinlerin bir çoğu kendilerini sevmenin bir yolunu bulamadığı için bu halde. Ve kendini sevmek bir çocuğa öğretebileceğiniz en güzel şey. 

Bu kitapta birbirinden oldukça farklı çocukların kendilerinde ve birbirlerinde sevecek bir şeyler bulmaları anlatılıyormuş.





Spaghetti in a Hot Dog Bun

Bu kitapta çocukları her zaman doğru olanı yapmanın gücüyle sarmalamak istemiş :) 

Düşünsenize çalıştığınız iş yerlerini, hala doğru olduğunu bildiği halde ya rezil olursam ya beni sevmezlerse diye doğru bildiğini susan insanlarla dolu çevremiz. Bence daha çok kral çıplak diyebilen çocuklara ve yetişkinlere ihtiyacı var bu dünyanın.

Görsel sonucu



Brontorina 


Dans etmek isteyen ama ne dans stüdyosuna sığabilen ne de doğru ayakkabılara sahip olan bir dinazor var karşımızda. Hikayenin devamını ben de çok merak ediyorum

Üniversitede bir arkadaşım(!) bana gelip bu kiloyla mı dans edeceksin demişti.

Ona ben bu kiloyu veririm de sen beyin ve nezaket naklini nerede yaptıracaksın diye soramadığım için çok üzülmüştüm.

İşte bu kitaplar o çocuklar için lazım. Hiç bir çocuk diğerini dış görünüşüyle yargılamasın, hiçbir insan diğerinin hayalini baltalamasın diye.








Giraffes Can't Dance


Biz Defne ile evde dans etmeyi çok seviyoruz ve Defne yağa kalkar kalkmaz dans da etmeye başladı diye sanırım ben 3 kitapta danstan gitmişim. Sizce Zürafalar dans edebilir mi?




Hilda Must Be Dancing


Hilda dans etmeyi çok seviyor fakat dans ederken çok gürültü yaptığı için arkadaşları ve çevresi çok şikayetçi oluyormuş. Çözümü nasıl buldu acaba?



Super Sister

Super sister tek başına otobüs durağına gidiyor, kendi kahvaltısını hazırlıyor...

Supersister


Not All Princess Dress in Pink

Prensesler pembe giymek zorunda mıydı ki zaten? Peki ya bütün kızlar prenses olmak zorunda mı?




The Very Cranky Bear

Huysuz ve kimseyi görmek istemeyen Ayıyı neşelendirmenin bir yolunu bulabilecekler mi acaba?





It Takes Two to T'wit T'woo


Kanramanımız Baykuş T'wit diyebiliyor ama T'woo diyemiyor. T'woo diyen bir arkadaş bulabilecek mi?





Alexander and the Terrible, Horrible, No Good, Very Bad Day


Bu kitabın ilk yayınlanma tarihi  16 Haziran 1972

Walt Disney kitaptan film bile yapmış ama biz de hala Türkçe bir baskısı yok.



alexander and the terrible, horrible, no good, very bad day ile ilgili görsel sonucu






İnsanların ve diğer canlıların birlikte yaşamaları için şu anda bir çok yetişkinin bilmediği konuları öğretmemiz gerekiyor çocuklarımıza.

Adaletten, eşitlikten, özgürlükten bahsetmek gerekiyor ve daha bir sürü şeyden de tabii ki.

daha küçük demeden ince ince anlatmak lazım bu tarz konuları.

Ağaç yaşken eğilir diyenlerin tek anlatmak istediği büyüklerine saygı olmasa gerek :)

Bu arada şu anda ciddi bir kitap araştırması içindeyiz. Daha tecrübeli anneler böyle dolu içerikli kitap önerilerinde bulunurlarsa seve seve Defne'ye alıp okuyabiliriz :)

Kendime de hatırlatma olması açısından bu şekilde kitap listeleri yapmaya devam edeceğim.

Eğer blog yazılarından haberiniz olmasını istiyorsanız sayfadaki Follow By Email bölümüne mail adresinizi yazıp Submit tuşuna tıklarsanız yazılarımdan mail ile de haberdar olabilirsiniz.

Teşekkürler,


Not: Bu kitapların Türkçe Baskılarını tek tek araştırdım ama yine de Google Search azizliğine uğradıysam bir ses edin de düzelteyim. 

Sevgiler,







25 Eylül 2017

Tüm Kreşlere Açık Mektup - Bir Kreşten Beklentimiz








Geçtiğimiz hafta Defne'nin gittiği kreşten bir "veli bilgilendirme notu" geldi

İçinde oldukça detaylı olarak her gün ve her hafta yaptıkları rutinlerin de yer aldığı yazının devamında da velilere 2 soru sormuşlar.

Okulun kaçta açıldığı, öğrencileri nasıl karşıladıkları, her sınıfta 2 öğretmen olduğu, etkinlikler için 3 kontrol aşamalı çalıştıklarını, yemeklerden önce ve sonra ve uyku aşamalarını detaylı şekilde anlatmışlar. Ve aşağıdaki listeyi de yine aynı yazının devamına eklemişler.
  • Pazartesi ve Perşembe günleri biberon, suluk sterilizasyon yapıyoruz. 
  • Her hafta Cuma günleri çarşaf ve nevresim yıkıyoruz.
  • Pazartesi ve Perşembe günleri oyuncaklarımızı sirkeli suda bekletiyoruz. 
  • Her hafta Cuma günleri peluş oyuncakları makinede yıkatıyoruz. 
  • Kış aylarında düzenli olarak gün içerisinde pekmez veriyoruz. 
  • Küçük yaş grubunda ıslak mendil ve bezlerin azalması durumunda sizleri bilgilendiriyoruz. 
  • Günlük raporlarınızı düzenli olarak sizlere yazıp iletmeye gayret gösteriyoruz. 
Kreşle yaptığımız ilk görüşmede "çok şükür" diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum.
Bunlar bizim kreşimiz için sıradan ve olması gereken uygulamalar. 
Bunu paylaşma nedenim de eğer bundan daha azına razı geldiyseniz gelmeyin.
Alın bu listeyi çıktı olarak bebekleriniz için bunun daha azını kabul edemeyeceğinizi söyleyin görüşmelerde.
Bu listede olmayan başka bir sürü tatlı detay da var.



Mesela yaz sebzelerinin taze taze güvenilir ilk üreticilerden alınıp son derece özenli ve temiz koşullarda kışa hazırlandığını, içeride çocuklara yedirilen her şeyin kreşin içinde tertemiz bir mutfakta üretildiği, yemekleri yapan teyzenin çocukları ne kadar sevdiğini, şeker yerine bal ya da pekmez kullandıklarını, bahçelerinde yaşayan bıldırcınlardan topladıkları yumurtaları haftada bir çocuklara yedirdiklerini bazen denk geldiğinizde elinizde taze bıldırcın yumurtlarıyla eve gittiğinizi, damacana sularını sevgili okul müdiremiz sağlıksız bulduğu için suyun okulda arıtıldığını, çocuklar arasında eşitlik ilkesi nedeniyle öğle uykusu çarşaflarının okul tarafından temin edildiğinin her hafta mutlaka yıkandığını söylesem...



Barış içinde, eşitlik ilkelerini baz alarak, farklı öğrenme stillerine sahip çocukların her birine dokunabilmek için waldorf, montessori, regio emillia gibi farklı eğitim yaklaşımlarından esinlenen özgün etkinlikler hazırlamaları, çocukların sadece bilgiyle değil, yemek yerken, kendi kendine uyurken, oynarken öğrenmesini teşvik etmelerini keyifle seyrediyorum. Gözüm arkada kalmıyor. Eğer kendi beklentilerimizi karşılayacak bir yer bulabileceğimize dair inancımı kaybetmiş olsaydık biz de çok daha azına razı gelecektik.

Sonra bunun üzerine düşünürken sorularına genel bir yanıt vermeye karar verdik. Yani bizim kreşten değil de genel olarak bir eğitim yılından ve hatta bir bebeğin bir birey olarak gelişmesinden sorumlu tüm kişilerden, anne baba olarak beklentilerimizi yazdık.


İşte kreşe olan yanıtımızın tamamı,

"TR şartlarında düşününce insanın çok da büyük beklentilere girmemesi gerekiyor ama biz, bir ebeveyn olarak, inatla beklentiye gireceğiz.



Temel İhtiyaçları karşılanıyor mu? Beslenme, Uyku, Tuvalet, Temizlik ve Güvenlik ihtiyaçlarını doğru karşılamanızı bekliyorum. Tercih yapabileceği konularda güvenli ortamı sağlayarak özgür bırakıp seçimlerine saygı da göstererek bir yandan da neyin olmasını gerektiğini aktarabiliyor muyuz çocuklarımıza?


Güvenlik önlemleri alıyor musunuz? Dolaplarınız ve düşebilecek her türlü raf, kitaplık, ayakkabılık ve benzeri eşyalarınızı duvarlara sabitlediniz mi? Lavabolarınızı düzenli kontrol ediyor musunuz? Prizlerde çocuk güvenliği var mı? Yangın tüpünüz var mı, yangın merdivenleriniz kullanılabilir durumda mı? Acil durum çıkış planlarınız hazır mı? Yangın, deprem ve benzeri durumlar için tatbikatlar yapıyor musunuz? Bir deprem anında çocuklarımızı sağ salim güvenli toplanma alanına çıkarabilecek misiniz(Bir güvenli toplanma alanınız var mı?) Merdivenlerin başlarında ve sonlarında güvenlik kapılarınız kullanılıyor mu?



Sağlıklı besin ihtiyacını karşılayabiliyor musunuz? Günlük olarak tüketmesi gereken protein, tahıl, sebze oranlarını ve miktarlarını biliyor musunuz? Bunun için bir beslenme uzmanı ile çalışmasanız bile gurmebebek.com gibi blogları ya da 2 anne 1 mutfak gibi youtube kanallarını inceliyor musunuz(burada bilginin doğru, güncel ve güvenilir olması önemli)? O yemese bile (çünkü o an bunu istememek de hakkı) sağlıklı bir beslenme öğününde olması gereken her şeyi ona sunabilmenizi bekliyoruz.

Alt değiştirme sıklığına ve gereken hijyen kurallarına dikkat ediyor musunuz? Altı temiz bebek mutlu bebek çok doğru bir motto :) Daha iyi oyun oynuyor. Pişik olmayınca da keyfi kaçmıyor.



Kendisine özel uyuyabileceği bir alanı var mı? Ya da uykusu geldiğinde onun bu ihtiyacını karşılaması için uygun ortamı yaratıyor musunuz?  Uyku da hem beyin gelişimi için hem de psikolojik gelişimi için çok çok çok önemli. Uykusunu alan çocuk mutlu çocuk :)






Kişisel hijyene önem veriyor musunuz? Özbakım becerilerini geliştirmesi için ona izin veriyor musunuz? Bu arada eğlenmesine olanak sağlıyor musunuz? Biz evde Defne'nin musluktan akan suyla oynamasına izin veriyoruz bir yandan da o bunu yaparken kulağının bir yerinde kalsın diye suyun ne kadar kıymetli olduğunu bazı çocukların bu temel ihtiyacını karşılayamadığını, susuzluğun yol açabileceği sonuçları da tatlı tatlı onu korkutmadan bir masal gibi anlatmaya çalışıyorum. Sadece kendi hakkını gözeterek değil diğer insanları da düşünerek büyüsün istiyoruz.

18 aylık bir bebek için onun ihtiyaçlarını anlamanız, onu gerçekten tanımaya çalışmanız ebeveyn olarak bizim için çok önemli. Çocuğumuzun ingilizce bilmesinin, kağıt kesebilmesinin, etkinliklerin hiçbir önemi yok şu noktada. Doktor olmuş ama hastaya saygısı olmayan, avukat olmuş ama kendi müvekkilinden bilgi saklayan güvenilir olmayan insanlarla dolu şu anda bu dünya.







Önce temel insan hakları sonra çocuk hakları konusunu ne kadar içselleştirdiniz, bu çocuklar bizim sorumluluğumuzdan çıkıp sizin sorumluluğunuza emanetken, sizin onlarla olan iletişiminizde ve onların birbirleriyle olan iletişiminde bizce en önemli konuşulması gereken konu bu.



Diğerlerinin Yaşam Haklarına Saygılı bir birey olsun istiyoruz

Dolayısıyla eğitim kaynaklarınızın bu içerikte olmasını, eğitiminden sorumlu kişilerin hayvanların nasıl sevilmesi gerektiğini bilen, hayvana ve doğaya saygılı bireyler olarak onlara doğru örnekler teşkil etmesini istiyoruz.

Bir de oyun oynamasını, kitap okumasını, şarkı söylemesini, dans etmesini, çamurda yuvarlanmasını, hayvanları sevmesini, çok ama çok gülmesini istiyoruz.




Düşebilir, kavga edebilir, ufak yaralanmalar yaşayabilir bu yaralar geçer, fakat haklıyken, hakkı yenirse ya da adil yaklaşım görmezse güvendiklerinden, bedeni değil ruhu yara alır. İşte biz bunu hiç istemiyoruz. Biz büyürken şu an zorbalık diye adlandırılan şeylerin hepsi normdu çevremizde. Biz ebeveynler olarak zorbalığı asla kabul etmiyoruz. Ne kendi çocuğumuza yapılmasını ne de çocuğumuzun bunu başkasına yapmasına izin vermiyoruz. Dolayısıyla lütfen siz de hiçbir çocuğunuza izin vermeyin.
Biz sizin çocuğumuzun ruhuna bizimle birlikte iyi gelmenizi istiyoruz.




Bizim gücümüz sadece kendi çocuğumuzu geliştirmeye yetiyor. Biz sizden çocuğumuzun bu bakış açısıyla yetişen insanlarla büyümesine yardımcı olmanızı istiyoruz. Ki bu sayede bilelim ki sizin evinizden geçen çocuklar 50 kişi mi, 100 kişi mi, bir araya geldiğinde ortak bir dille "daha iyi bir dünya nasıl mümkün olur?" konusunu konuşabilecek iyi ahlaklı yetişkinler olsunlar.

Gereken noktalarda bizi de doğru yönlendirmenizi yanlış bildiklerimizin doğrusunu göstermenizi de bekliyoruz çünkü, bu konuda eğitim almış donanımlı ve bize göre bu işi profesyonel olarak yapan sizlersiniz.

Bir de çocukları sevin istiyoruz. Bizler onları size emanet edip işlerimize gittiğimizde sizden de ihtiyaçları olan huzurlu ortamı ve sevgiyi ve ilgiyi görebilsinler istiyoruz.




Çok mu şey istiyoruz? :)"








23 Eylül 2017

Çekirdekten Kitapkurdu Yetiştirmenin 5 Sırrı

 

Bir şeyleri tutabildiği an itibariyle eline kitap da vermeye başlayın


Defne 3 aylık itibariyle çıngırakları ile birlikte en minnak kitaplarda ona eşlik etmeye başlamıştı. Bir tane de kumaş kitabı vardı onu bebek arabasında falan hep elinin altında tutuyorduk.


 Kitaplar da oyununun ve oyuncaklarının bir parçası olsun

Sanki sadece oyuncaklarla eğleniyormuş gibi mi geliyor? Eğer böyle düşünüyorsanız tamamen bir yanlışlık var ortada demektir. Kitap kurtları en az bir komedi filmi izlediğiniz zaman olduğu gibi katıla katıla gülebilirler komik bir kitaba. Kitap başka başka dünyaların kapılarını açar insana. İşte sırf bu yüzden kitabı bir görev gibi değil oyunun bir parçası olarak görürse eğer... Tamam işte önüne geçilmez bir kitap kurdu yetiştirdiniz demektir.


Uyku rutini oluştururken kitaplar rutininizin bir parçası olsun

Uyku rutininizi nasıl oluşturdunuz. Biz mesela uyku saati yaklaştığında ışıkları loş hale getirip, sakin bir müzik ve banyosunu yaptırıyorduk. Sonrasında da pijamaları giyip, bir iki dakika kitap okuduktan sonra emzirme seansı ve uyuyordu. Bu noktada kitap okuma kısmı sadece anlık çok yüksek beklentiniz olmasın. Defne'nin dikkati çok kısaydı mesela bazen bir iki saniye bile durmuyordu. Sorun değil. Bir iki saniye bile yeterli ilk başta. Çünkü zaten burada amaç onun kitap okuması falan değil, kulağının ve yüreğinin bir yerinde kitapların hoş duygular hissettirmesi büyüdüğünde. 

Buarada bazı şeyler çok ütopik gelse de uyku rutini gerçekten çok önemli. Bunu başarabilirseniz çok daha erken düzene girer ve sakin bir bebekle aynı evi paylaşırsınız benden söylemesi





Kitap hayatınızın bir parçası olsun


Sadece onun için değil, sizin için de kitap hayatınızın bir parçası olmalı. Bulduğunuz her fırsatta okumaya devam ederseniz ona sadece sözlerinizle değil davranışlarınızla da örnek olmuş olursunuz.
Gittiğiniz her yere kitaplarınızı da taşıyın. Bebeğin bakımı ile ilgilinen herkes için de bu geçerli olsun. Ayrıca uykusuz gecelerinizde kitap kahramanları size eşlik ettiğinde yalnızlığınız ve gecenin karanlığı bir nebze olsun azalabilir.




Kitaplar evinizin ve dekorunuzun güzel bir parçası olsun

Kapalı kapılar ardında değil salonunuzda kısacası bebeğinizin görebildiği her yerde kitaplar olsun. 

İlk zamanlar Defne'nin gece kolik krizleri tuttuğunda Emre onu kucağında kitapların yanına götürür birlikte kitap isimlerini sayarlardı. Sonra emekleyip, ayaklandığı dönemde alt 3 rafı boşaltığ ona tahsis ettik. Hem bizim kıymetlilerimiz biraz daha korunaklı bir hale geldi hem de onun kitapları ona ait raflarda yerini aldı.



Bonus: İlk zamanlar bebeğiniz kitap kurdu olayını yanlış anlayabilir. Kitapları yemesine güvenli olduğu hallerde göz yumun :) Ama ne olursa olsun o kitap okurken ona bağırmayın, yüksek sesle ya da gerilimli konuşmayın. Bebeğiniz, tepkinizin neden olduğunu anlayamadığı için kitap okumasıyla birleştirebilir herhangi bir negatif tepkiyi. 





Bütün bu söylediklerimiz tamam mı? Alın size bir kaliteli zaman geçirme metodu :)

Birlikte okuyacağınız kitaplarınız, içinde kaybolacağınız hikayeleriniz çok olsun.

Sevgiler,

eDde's







19 Eylül 2017

Çalışan Kadın Duygu vs. Ev Kadını Duygu





Bu yazıyı çalıştığından dolayı vakti zamanında vicdan azabı çeken "KENDİM" (canım ben) ve çalışmayı çok sevdiği halde çocuğuna, evine, eşine, hayata hakkıyla zaman ayıramadığını düşünen arkadaşlarım, sizin(canım siz) için yazdım.



  • Evde oturan Duygu deli gibi temizlik yapar. Dağınıklığa tahammülü azalır Defne'nin uyuduğu tüm zamanı ya temizliğe ya da dizi izlemeye ayırdığı için akşama kadar beyni akar her 2 aktivitede; birinde yorgunluktan, birinde suçluluk duygusundan (çünkü evde dizi izlemek aynı zamanda verimsiz geçen bir gün demektir performans kriterlerine göre) sevgili evin beyi işten eve geldiğinde negatif enerjisini hunharca eve gelenin üstüne salarak kötü bir akşam geçirmelerini sağlar
  • Çalışan Duygu'nun işten eve birlikte gelindiği için asgari düzeyde iş yapma hakkı vardır. Haftasonları birlikte evin temizliğine girişilir. Sehpalar mı tozlanmış yerde Stark'ın tüyleri mi kalmış, "ne olmuş, ne önemi var yani?" moduna geçilir. Günün yorgunluğundan da zaten evin dağınıklığı falan insanın ruhuna batmaz olur. Battı mı da tam batar bir bakmışsınız bir haftasonunu komple temizlik yaparak geçirmiş tüm aile bireyleri. Yakında Stark'ın patilerine uygun bir mop tasarlarsak hiç şaşırmayın temizlik konusunda bir tek ona iş yaptıramıyoruz çünkü şu anda :)

  • Evde oturan Duygu günde 3 bazen 4 öğün sofra hazırlamak zorundadır. Zira kendi yemek istemese bile evde sağlıklı beslenme düzenini takip etmesi gereken bir bebe vardır. 3 öğün yemek demek günde en az 1 bazı günler 2 kez bulaşık makinesi doldurup boşaltmak demektir ve Duygu kişisinin en nefret ettiği işlerin başında bulaşık makinesi boşaltmak geldiği için yemek yapmak artık bir rahatlama aracı olmaktan çıkıp, mutfak bir cehennem, yemek yapmak en büyük günahların telafisi için yanmak zorunda olduğun kazan olur. Zaten yaz sıcağında evde yemek yapmak da ocak ve fırın çalıştırmana bağlı olarak cehennem sıcaklarını hiç arattırmaz
  • Çalışan Duygu için eve geldikten sonra ,eşlerden biri yemek yaparken (eve artık aynı anda giriyoruz) diğeri sofrayı hazırlar, salatayı falan yapar bir yandan mama sandalyesindeki bebeyle şarkılar söylenirken öbür yandan o gün içinde olan acayip olayları tartışırlar. O günki iş yorgunluğuna göre çoğunlukla keyifli bir akşam yemeği yendikten sonra BLW'den batan yerlerle ve sofrayla eşlerden biri ilgilenirken öbürü bebenin üstünü başını temizleme gerekliyse banyo yaptırma ve diş fırçalama gibi kişisel bakım ihtiyaçlarını karşılar. 


  • Evde oturan Duygu sosyalleşmeyi çok sever ama sosyalleşecek ruh halini zamanla kaybeder. Evde oturulan süre arttıkça sosyal Duygu'da sosyalleşme kavramından gittikçe uzaklaşır. Evde otururken yapmak istediği bir çok şeyi yapamadığını fark ettikçe de kendine daha çok kızar.
  • Çalışan Duygu günde 5 öğün net sosyalleşir. Sabah kızını kreşe bırakır kreşteki öğretmenlerle görüşür sosyalleşir. Simit-Peynir alır simitçiyle sosyalleşir. İş yerinde iş arkadaşlarıyla kahve içer, toplantı yapar sosyalleşir. Akşamüstü kızını alırken velilerle görüşür sosyalleşir. Akşam yemeğinde "Günün nasıl geçti?" sorusuna "Evi topladım, yemek yaptım, bulaşık makinesi, çamaşır, Defne hiç durmadı, Stark sokaktaki köpeklere havladı saksıyı kırdı..." söylenceleri dışında anlatacak bir şeyleri olduğundan Eşiyle sohbet eder sosyalleşir.

  • Evde oturan Duygu her gün sokağa çıkma ve gezme fikrini sevdi ve hep erteledi. "Yarın şunu yaparım." "Bugün de olmadı ama yarın kesin giderim" böyle böyle günler geçip gitti ama o tek başına kalkıp da hiçbir yere gitmedi Her gün çocuklar hava alsın diye dışarı çıkmak zorunda olmasaydı koltuktan bile kalkmayabilirdi.
  • Çalışan Duygu'nun günleri verimlidir. Her gün kalkar, sabah evden iş için çıkar, haftasonları için program yapar. Gününün her saatinin kıymetini bilir. Mesela bir yere mi gidilecek o an gidilir. "Bugün çok yorgunum yarın mı gitsek?" sözünün bir anlamı kalmaz çünkü zaten her gün bir diğerinin aynısı olacağı için yarın daha yorgun olmayacağını kim bilebilirki. Ertelemek anlamını yitirir ve yapılması istenen her şey zamanında yapılır

  • Evde oturan Duygu çok az kitap okur, çünkü kitap okuyacak milyorlarcaaağğğ zamanı vardır, çok az araştırır, çok az öğrenir. Defne uyanıkken onunla zaman geçirir ama kafasındaki gibi etkinlikler de yapmadıkları için yetmez daha çok mutsuz olur. Stark'ı her gün tarayamaz mutsuz olur. Uyuyabilse akşamlara kadar uyur. 
  • Çalışan Duygu üretkendir. Zamanı azdır ama zamanı çok olduğu hallere göre çok daha verimlidir. Az zamanda çok iş yapar.Kitap okur, müzik dinler, oyun oynar evde şarkı söyler. Daha mutludur. Eşiyle daha denktir. Çocuklarına daha sabırlıdır. Daha sosyaldir. Evde oturup bu saydıklarını yapabilen insanlara aşırı derecede imrenir ama o evde oturduğunda üretken olabilen insanlardan değildir. Sabah onu erken yataktan çıkaracak ve sokapa atılmasını sağlayacak bir motivasyona ihtiyacı vardır.

Bu liste uzar gider. Bu benim hikayem tabii ki. Bazı noktaları size uyacak bazıları ise uymayacak. Ama mükemmel annelik ya da kadınlık diye bir şey olmadığını hep birlikte kabul edebiliriz bence. Az zamanda çok iş yapmak diye bir şey var kesinlikle. Neredeyse 6 ay evdeydim. Bu arada tonla gezdim annem ve kardeşimle uzun süre İstanbul'da kaldım. Sonra 1 aya yakın Altınoluk'taydım. Bu civarda da baya gezdik. Ama hep benim ruhumda eksik bir şeyler vardı.

İstanbul'da çalışan kadın olmak çok çok çok zor bir iş her gün çocuğunu evde bırak sabahın köründe yollara dökül gece yarıları eve gel. Unuttuğumuz çok kritik bir şey kendi koşturmacamızda. Bu çocuklar çok hızlı büyüyor. Baksanıza çoktan 19 aylık oldu bile. Ve şu an ihtiyacı olan şey evde tüm gün benimle oturmak değil. Sosyalleşmeye ihtiyacı var kendi yaşıtlarıyla birlikte.

Ayrıca evde otururken farkında olmadığım şu yukarıda anlattığım şeyler işte. Evde oturunca da dışarda çalışmaya alışmış insanlar olarak oturamıyoruz. Ve ruhumuz kendine iş yaratıyor. belki uzunca bir süre oturunca alışıp bu yeni düzene de uyum sağlıyordur insan da hadi ama. Çalışmak ve üretmek gibisi yok. Evde oturunca üretilmiyor mu demeyin lütfen. Tabii ki üretiliyor fakat ben burada en başında da anlattığım gibi kendi hikayemi anlatıyorum. Yani çalışan anneler artık bir suçluluk duymayı bırakabilir diyorum :)

Çalışmaya başlayınca anladığım bir küçük nokta daha var.

Ben sınırları belli çizgilerle yaşarken hayatı, çok daha üretken oluyorum.

Çerçevenin genişliği önemli değil.


Sınırsız zamanlarda kayboluyorum

Çocukluğumuzla alakalı olabilir mi acaba? Hani o yarış atı nesil var ya hep bir sonraki hedefe odaklanarak 5 ila 18 yaş arasını geçirmiş, sonrasında da otomatik olarak o hedef tahtalarını hep kendi kendine yaratmış.

Bence tam olarak bundan mütevellit, kendime bir hedef tahtası bulduğumda, az zamanda çok iş yapabiliyorum ben. 

Yazı da yazıyorum, kitap da okuyorum, film de izliyorum, eşimle de çocuklarımla da tatmin olduğum zamanlar geçiriyorum. 


Önemli olanda bu değil mi zaten? 

Kişinin yaşadığı hayattan keyif alabilmesi. Kaçırdığımız önemli nokta ise keyif alabilmeyi hep sahip olacaklarımıza bağlıyoruz. Elimizden olmayana odaklandığımızda da sanki elimizdekiler bize iyi gelmiyormuş, yetmiyormuş gibi hissediyor ve mutsuz oluyoruz.

İşlerinizi eğer seviyorsanız ya da bir işiniz olmasını, işinizdeki arkadaşlarınızı, tamam. Artık suçluluk duygusunu rafa kaldırabilirsiniz. Çünkü evde oturduğunuz zamanda tatmin olamama ihtimaliniz çok yüksek. 


Ben o kötü dönemlerde işimden ayrılmaya karar verdiğimde bana Direktörüm demişti ki 

"Duygu bu zor zamanlar geçecek. Tekrar çalışmak isteyeceksin. Kendini anlatman gerekecek istersen burada bu dönemi atlatman için sana yardımcı olabiliriz."

Bu cümlelerin şu anda bile bende yaratığı şükran ve minnet duygusunu tarif etmem mümkün değil. Şanlıydım kısa da olsa onun ekibinde yer aldığım için. 

Ve yine şanslıydım ki işe dönmeye kendimi hazır hissettiğim zamanda iyi bir fırsat çıktı önüme

Şimdi bir de aynı durumda olanlar için şunu söylemek istiyorum. Eğer ruhunuz sıkışık, hiçbir yere sığamıyor ya da çok kötü bir zamandan geçiyorsanız ve içinde dönüp durduğunuz bir sarmalınız varsa belki de döngüyü kırmak gerekiyordur. 

Yani belki de evde benim olduğumdan daha mutlu olursunuz kim bilir. Bazen de insanın anlaması için yaşaması gerekiyor. 

Yazımı çok sevdiğim MÖ 2000'li yıllarda yazılmış Hitit'lere ait yazıtın bir bölümü ile kapatmak istiyorum

Kesin bir kadın yazmış

Bakın o zaman bile insanlar o sıkışmışlık hissini yaşıyorlarmış ve değiştirmek için cesaret gerekiyormuş demek ki.

Çok da büyütmeyelim değişimi,


“Tanrım,
Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için
cesaret, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır ve 
ikisi arasındaki farkı anlayabilmek için de bilgelik ver.”

17 Eylül 2017

Bıdıklardan Kreş Hakkında Bilgi Almak



Merhaba,

Defne'nin kreşi bu haftasonu için veli katılımlı bir etkinlik istedi bizlerden.
Yeni öğretim yılı Eylül ayı itibariyle başladığı için bir sürü yeni arkadaş ediniyor Defne. 
Bıdıkların bir çoğu için ilk kez evden ayrı bir yerde kalmak demek bu durum.

Gelen yazı ve sorular çok hoşuma gitti bir kısmını onların da onayını alarak sizinle paylaşmak istedim.

Bu çalışmayı yaparken en önemli konu, çocukta kaygı uyandırmadan ve onu endişelendirmeden kreş hakkındaki hislerini ve düşüncelerini önemsediğimizi ona göstermek

Bu nedenle Etkinliği gerçekleştirirken sormamamız gereken sorular;
  • Öğretmenini sevdin mi?
  • Arkadaşlarını sevdin mi?
  • Okulunu sevdin mi?
  • Okulda yemek yedin mi?
  • Uyudun mu?
  • Öğretmenin sana nasıl davranıyor?
gibi sorular sormuyoruz ve bu yeni sürece adapte olmaya çalışan çocuğumuzda kaygı endişe yaratmıyoruz.


İşte size örnek sorulardan benim favorim olan 10 tanesi!
Özellikle Uzaylılarla ilgili olan sorulara ba-yıl-dım

2. Kimseyi gözü kaşınırken yakaladın mı? (Gözlem gücü)

4. Bugün olan en komik şey neydi? (İlgisini kazanma)

8. Okula uzaylılar gelse hangi öğretmeninle sohbet etmek isterdi? Neden? (Öğretmenleri hakkında onun gözünden bilgi sahibi olma)
9. Bugün hangi yeni gerçeği öğrendin? (Farkındalık kazandırma)

12. Eğer okul, lunaparka binilen araçlardan biri olsa, hangisi olurdu? Neden? (Okula bakış açısını öğrenme)
13. Gününü 1'den 10'a kadar bir puanla değerlendirecek olsan, kaç puan verirdin? Neden? (Değerlendirme motorunu geliştirme, bilgi edinme)
14. Sınıf arkadaşlarından biri, bir gün için öğretmen olacak olsa, bunun kim olmasını isterdin? Neden? (Saygı duyduğu arkadaşını öğrenme)

18. Öğretmeninizin en önemli kuralı ne? (Dikkatini çektiği hususları öğrenme)

22. Eğer uzaylılar okula gelip üç çocuğu ışınlasalar, kimleri götürmelerini dilersin? Neden? (Nedenine göre yakın çevresini tanıma)

25. Bugün uyulması en zor kural neydi? (Onu sıkan durumları belirleme)

30. Sınıfında kurallara uymakta zorlanan kimse var mı? (Kendisi için sorun olabilecek arkadaşlarını tanıma)



Belki sizin de bugünlerde böyle bir soru listesine ihtiyacınız vardır.

Hadi siz de yarın bizimle birlikte ''Benim Okulum''adlı sanat çalışmasını gerçekleştirsenize

Sevgiler,

eDde's



14 Eylül 2017

Tasmasız Köpek GezdirME!


Akşam çok tatsız bir olay yaşadık.

Evimiz karşısında boş bir alan var akşamları ve sabahları orada gezdiriyoruz Stark'ı.
Hem yürüyüş hem de tuvalet ihtiyacını gidermiş oluyor bizim oğlan.

Dün akşam Emre çıkardı her zamanki gibi ben de Defne'yi yatırmaya çalışıyordum. Önce bir yüksek havlama sesleri, sonra sitedeki çocukların bağırışması derken aklım çıktı.

Bir olay mı var gençler

Her mahallede olduğu gibi bizim mahallede de orada yaşayan sokak köpekleri var. Kendilerini koruyabilmek adına grup halinde geziyorlar. Kendi aralarında bir hiyerarşileri ve zaman planları var.

Nerede uyduklarını bilmiyorum ama sabahları gelir bizim evin önünden geçip güneş çok yükselmeden karşıdaki ormanın içine doğru giderler, ağaçlık ve muhtemelen şehirden daha serin olduğu için. Akşam üstü orman yolundan inip biraz bizim evin oralarda takılıp, daha sonra yemek bulmak için evlerin daha kalabalık olduğu merkez bölgeye doğru giderler. Biz de saatleri bildiğimiz için Stark'ı buna göre saatlerde dışarı çıkartırız.

Kesin dedim gidiş geliş saatleri değişti denk geldiler 😱

Balkona çıktım ama durum sandığım gibi değilmiş.

Sevgili Golden'ı çok "uysal" olan bir arkadaşımız onu tasmasız gezdirmeye karar vermiş. Tasmasız gezen genç golden Stark'ı görünce "Gel kardeş sana bir el ense" yapayım demiş. Bu duruma gıcık olan "Stark'da ben o elini alırım... Öperim seni" kardeşim demiş.


Çok şükür Emre'ye ya da Stark'a bir şey olmadı.

Ama bana bu yazıyı yazmak farz oldu.



Sevgili köpek anneleri, babaları yapmayın ne olursunuz!!!

  • Köpekten korkan insanlar var
  • Sokakta oynayan çocuklar var
  • Bebeği ve köpeği ile gezen anneler var
  • Hamile olup köpeği ile gezen anneler var
  • Başıboş gezen başka köpekler var
  • Ruh hastası olan insanlar var(yazlıkta silahla köpek falan vuruyorlar yaşandı bunlar bu ülkede)
  • Deli gibi hızla ara yol falan dinlemeyip araba kullanan insanlar var
Yani kısacası var da var liste uzayıp gider

Köpeğinizin başkalarına zarar vermesini umursamıyor olabilirsiniz fakat köpeğiniz zarar görebilir en önemli nokta bu bence düşünmeniz gereken.

Biz patili anne babalarının en önemli sorumluluğu bu bence






Köpeklerimizi Tasmalarıyla Gezdirmeliyiz!!!

Bir 2. konu da yine bununla bağlantılı;

Lütfen böyle bir kavga anı olduktan sonra köpekler sakinleşip, güvenli bir mesafeye alındıktan sonra sahipler birbirine telefon numarası vermeli.

O yüzden acele acele kaçarmış gibi gitmeyin.

İki taraftan biri zarar görmüş olabilir.

Veterinerler köpeklerin aşı karnelerini görmek isteyebilir eğer yaralanma gibi bir durum var ise.

Dün ki arkadaş tasmasız gezdirdiği gibi bir de Stark'ı 3 snlik eve bırakıp dönme süresinde ortadan kaybolmuş. Telefon yok bir bilgi yok elimizde.

Dediğim gibi yine çok şükür Stark'ta bir çizik bile yok fakat Stark karşı tarafı ısırmış olabilir.

Ve normal şartlar altında bizim bu durumda sorumluluk almamız gerekir. 
Her ne kadar Stark tasmalı ve aşıları tam da olsa, sorumluluk sahibi ebeveyn olmanın yükü bunlar hep işte 


Bir kavga olduğu durumlarda irtibat numarası paylaşmalıyız!!



Umarım karşı taraftaki patili evlatta iyidir ve beyefendiye iyi bir ders olmuştur bu tatsız olay ki daha kötü durumlar önlenir bu sayede. Biz daha önce kötü bir tecrübe yaşayarak öğrenmiştik bu durumu. 

Bir de düşünüyorum o bizim dev boy mahallenin bıçkın patililerine denk gelseydi ne olurdu acaba?